Çanakkale deniz savaşı 18 Mart 1915 tarihinde yenilmez armada olarak tanımlanan bir deniz gücü ile Türk ordusu arasında yapılmış devasa bir savaştır. Türk Kuvvetleri bünyesinde Cevat Paşa (Çobanlı) komutasında 9’uncu ve 11’inci Piyade tümenleri ve çeşitli çap ve cinste 235 adet top mevcuttu. 235 toptan sadece 82’si nitelikli idi. Buna karşılık müttefiklerin savaş gemilerindeki toplam top sayısı 712 idi. Bu kadar orantısız kuvvetler mücadelesinde kazanan taraf savaş makineleri çok olan mağrur batılılar değil irade ve azmi yüksek olan Türkler olmuştur. Kendi savaş güçlerine çok güvenen Churchill 25 Kasım 1914 te İngiliz savaş konseyinde yaptığı konuşmada ‘’Türklerin gırtlağı bu boğazdadır. Onu demir bir el ile şöyle sıkmak yeter’’ derken tipik İngiliz mağrurluğunun bir örneğini veriyordu. Fakat Türklerin tokadı çok ağır oldu. 18 Mart akşam saatlerinde ne İngiliz mağrurluğu ne de emperyalist şımarıklığı kalmıştı. Günün sonunda itilaf donanmasında 3 büyük savaş gemisi, 2 muhrip, 7mayın gemisi batmış, 3 büyük savaş gemisi kullanılamayacak hale gelmişti. O gün Türklerin kaybı 26 şehit ve 53 yaralıdır. İtilaf kuvvetlerinin kaybı ise 800’dür. Birleşik filo komutanı Amiral de Robeck’in kurmay başkanı Tuğamiral Keyes, anılarında, ‘’Yenilmiş bir düşman karşısında olduğumuza dair sarsılmaz bir inancımız vardı. Öğleden sonra saat 14.00’te düşmanın yenildiğini sanıyordum. Gece yarısı ise artık kesin olarak tamamen yenilmiş olduğuma emin olmuştum…’’ diyerek 18 Mart 1915 Deniz Muharebesini özetlemiştir.
Çanakkale Deniz savaşını kazanan Türk topçusu büyük bir destan yazmıştır. Rumeli Mecidiye Tabyasında arkadaşı Niğdeli Ali’nin yardımıyla vinci bozulan topa 215 okka (276 kilogram)ağırlığındaki bir mermiyi sırtında taşıyarak yerleştiren Havranlı Seyit onbaşı bu destanı yazan kahramanlardan biridir. Bu büyük zaferimizin kahramanlarından biri de Aslen Akçaabatlı olan Tophaneli Yüzbaşı Hakkı bey’in komutanlığını yaptığı Nusret mayın gemisinin personelidir. Nusret mayın gemisi gizlice döşediği mayınlarla itilaf devletleri donanmasına öldürücü darbeler vurmuştur. İngiliz Deniz Kuvvetleri Bakanı Churchill ‘’1915 yılında bütün Avrupa’da milyonlarca insanın hayatı ortaya konulmuş, büyük taarruzlar yapılmıştı. İki-üç milyon ölü ve yaralı asker bulunmakta, dört-beş bin harp gemisi denizlerde dolaşmakta idi. Fakat bunların hiç biri Nusretin döktüğü mayınlar kadar harbin devamına ve düşmanın istikbaline etkili olacak bir başarı gösterememiştir’’ diyerek Nusretin tarihte ne kadar önemli bir yeri olduğunun tespitini yapmıştır. Nusretin mayınlarının yarattığı sonuç savaş tarihinde az görülen bir olaya da neden olmuştur. Mayın tespitinden sorumlu Fransız Yüzbaşı Guepratte, Nusretin döşediği mayınları tespit edemediği için bizzat babası Amiral Guepratte tarafından yönetilen bir harp mahkemesi kararıyla, Fransız Souffren zırhlısının direğine asılarak idam edilmiştir. Sonuçta itilaf donanması yenilgiyi kabul ederek Çanakkale boğazından çekilmişlerdir.
Çanakkale’yi denizden geçemeyeceğini anlayan itilaf devletleri karaya asker çıkararak kara savaşı ile sonuç almaya çalışacaktır. Fakat bu sefer karşılarına Türk askeri’nin süngüsü ve Yüzyılın dahi komutanı Mustafa Kemal çıkacaktır. Türk askeri Çanakkale’de hem denizde hem karada destan yazarak büyük bir savaş kazanmıştır. Kazandığımız bu savaş sadece itilaf devletlerine karşı verilmedi. Müttefikimiz olan Almanların bilinçli yaptıkları yanlışlara karşı da verildi. Bu gün araştırmalar gösteriyor ki deniz savaşında olduğu gibi kara savaşlarında da komuta tamamen Türk subaylarında olsaydı çok değerli ve eğitimli bir nesli Çanakkale muharebelerinde şehit vermeyebilirdik. Alman komutanların Avrupa da Alman Askerlerinin karşısına çıkabilecek itilaf kuvvetlerini Çanakkale de tutmak için bilinçli bir şekilde yaptıkları stratejik yanlışlar binlerce gencimizin ölümüne sebep olmuştur. Mustafa Kemal ve diğer Türk subayların itirazları maalesef zamanın genelkurmayı tarafından dikkate alınmamıştır. Türk Milleti Çanakkale’de ordusunun kritik yerlerinde söz sahibi olan Almanların yanlış kararları sonucu bir neslini kaybetmiştir. Bu kadar büyük kayıplar vererek savaşı kazanmamızın iki nedeni vardır. Birincisi Türk askerinin sarsılmaz imanı ve azmi, ikincisi Alman komutanları dinlemeyip cesaretle doğru kararlar verip savaşan Mustafa Kemal ve diğer komutanlarımızdır. Mustafa Kemalin neden Türk Milletinin Atatürk’ü olduğunu Çanakkale savaşında gerektiği yerde Almanları dinlemeden ve kendini riske atarak Türk Milletinin bekası için yaptığı müdahalelerden anlayabiliriz. Her hareketi ve kararı doğru çıktığı için dikkat çekmiş ve çok önemli bir komutan olduğu anlaşılmıştır. Alman subaylar ise neredeyse her muharebede Türk Askerinin canını ve kanını umursamadan Alman idealleri uğruna harcamıştır. Bu konuda pek çok yazar ve düşünürümüz isyan edercesine tepki göstermiştir. Yahya Kemal yazdığı bir makalede Çanakkale’de komutan olarak görev yapan Alman generalini ağır bir şekilde eleştirerek ellerine Türk kanı bulaştığını söylemektedir. Şair ve yazar Süleyman Nazif ‘’Bizi birinci dünya savaşına bir avuç barut gibi atan Almanlar, Çanakkale savaşının şan ve şerefini, mezar soyguncularını bile utandıracak bir utanmazlıkla, kendilerine mal etmek istediler. Mareşal Liman paşaya ve etrafındaki Almanlara kalmış olsaydı, müttefik düşmanların ordu ve donanmaları Çanakkale’yi çok az fedakarlıklarla deler geçerlerdi’’ diyerek tepkisini göstermiştir. Askeri tarih yazarı Kurmay Binbaşı Kadri Berk 1940 yılında yayınlanan askeri mecmuada Alman Generalin sevk ve idareyi eline aldığı anda hatalara başladığını, Türk askerinin ise akıttığı kanıyla bu hataları düzeltmeye çalıştığını ve tarihin bu hataları affetmeyeceğini söylemektedir. Benzer tespitleri Çanakkale savaşından 40 yıl sonra Yüzbaşı muzaffer Yurdakul’un yapmış olduğu ve Genelkurmay başkanlığı tarafından yayınlanmış raporda da görmekteyiz. Bu şekilde Alman ihanetini tespit eden yapılmış pek çok araştırma mevcuttur.
Biz Türk Milleti olarak Çanakkale’de çok büyük bir zafer kazandık. Yapılan araştırmalar gösteriyor ki bu zaferi sadece düşmana karşı verdiğimiz savaş ile değil dostumuz görünüp bize ihanet eden Alman komutanlarla da mücadele ederek kazandık. Alman komutanlara karşı bu mücadeleyi yapıp gerektiğinde onlara karşı kendi kararlarını uygulayıp milletimizi mutlak bir mağlubiyetten kurtaran başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına büyük bir minnet borcumuz var. Allah onlardan razı olsun. Kazandığımız deniz savaşında olduğu gibi Kara savaşında da komuta tamamen Türklerde olsaydı muhtemelen çok daha az kayıpla, daha kısa zamanda ve çok daha büyük bir zafer kazanabilirdik.
Türk askeri ve Milleti kendini Türk hissedenler tarafından yönetilmedikçe başarı mümkün değildir. Türk milletinin başarılı olması için kendini Türk hisseden ve Türk Milletinin menfaatini önceleyen komutan ve liderler tarafından idaresi şarttır. Sempatik söylemler ve hümanist masallar bu gerçeği değiştiremez. Tarih göstermiştir ki Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur.