Hemen akla gelen soru, “Şu anda Yunus Emre neden gündeme geldi” olur doğal olarak. Tarihin derinliklerine döndüm. 13. yüzyıl Anadolusunu getirdim aklıma. 13. yüzyılın Anadolusu karmakarışık, kardeş kardeşi boğazlamaktaydı bugünkü gibi o gün de..
Halk umutsuz, aç, susuzdu. Daha önemlisi yurtsuz kalmaktan korkusu vardı. İnsanlar birbirine sevgi duymuyor, saygı duymuyordu. Bu sosyolojik yapıda bir ozan çıkmıştı ortaya. Uzun soluklu Yunus Emre almış eline asasını düşmüş yollara, söylemiş şiirlerini. İnsan üzerine, sevgi üzerine, inanç üzerine söylemiş de söylemiş yıllarca.
Dilimizin, şiirimizin büyük ustası olarak edebiyatımıza girmiş. Sanki bugünün Türkçesi olarak söylemiş asırlar önce şiirlerini ozan. Ulusundan birlik istemiş, barış istemiş, sevgi istemiş soluğu yettiği sürece. Çünkü buna gereksinimi varmış Anadolu insanının.
Yunus’un doğduğu yer hakkında kesin bilgi yok. Birçok il veya ilçe Yunus’un kendi hemşerisi olduğunu söyler. Aslında o, Anadolu’nun topraklarında yaşamış ve tüm insanların gönlüne taht kurduğu için bence herkesin hemşehrisidir.
Tekke ozanıdır. Dürüsttür, samimidir. Taptuk Emre’nin tekkesinde yıllarca eğitim görmüş ve “İnsan-ı Kamil”olmuştur. Tekkeye sırtında odun taşımıştır. Odunların bile düzgünlerini getirmiştir. Sorduklarında, “Bu kapıdan odunun bile düzgünü girmek gerek” diye yanıtlamıştır.
Anadolu insanının belirsizliği, yönetimin derleyip toplayamayışı, taht kavgaları, aynı ulusun birbirini boğazlaması, onu üzmüştür o dönemde ve demiş ki:
“Gelin tanış olalım / İşi kolay kılalım/ Sevelim, sevilelim/ Dünya kimseye kalmaz.”
Bu dizeler, barış için, birlik için güzel bir yaklaşımdır diye düşünüyorum. Bugünün yöneticilerine de verdiği bir ders vardır Yunus’un.
“Benlik davasını/ Bırak muhabbetten.
Olma ırak sevgiyle/ Dolsun yürek.
Hoş olmaya bak.”
Makamların gelip geçici olduğu, geriye insanlığın kaldığını birçok şiirinde dile getirmektedir
“Derviş derviş dedikleri hırka ile taç değil
Gönlün derviş eyleyen, hırkaya muhtaç değil.
Durmuş marifet söyle erene Yunus Emre
Yol eriyle yoldadır, yoluma yoldaş değil.”
Bugünün Türkiyesi, Yunuslara gereksinim duymaktadır. Terör, kin, bencillik sarmış ülkenin tümünü, insanımızı. İktidar, iktidarda kalmak için dinciliğini sergilemekte. Dindar insanların duygularını, inançlarını sömürmektedir.
Kapalı kapılar arkasında, pazarlıklar yapılmakta, Fırat’ın doğusu Anadolu toprağından koparılmak istenmektedir. “BOP, BİP” projeleri bir bir uygulamaya sokulmakta ve asırlarca birlikte yaşadığımız, Galiçya’da, Çanakkale’de, Sakarya’da omuz omuza bu vatan için çarpıştığımız insanları başkalaştırmak gayreti içindeler.
Bu yaklaşımdan ne Kürt halkı, ne Türk halkı memnun. Memnun olan, Ortadoğu’yu bölüp, küçük devletler haline getirerek, kolayca yönetmek ve gelir kaynaklarını kendi ülkelerine aktarma hesabını yapanlardır. Bir de sömürü düzenine yardımcı olanlardır.
“Bir kez gönül kırdın ise/ Bu kıldığın namaz değil.
Yetmiş iki millet dahi/ Elin yüzün yumaz değil.”
Toplumumuzu kardeş yapacak, onlara sevgiyi aşılayacak yazarlara, sanatkârlara, yani Yunuslara her zamankinden daha çok gereksinimiz vardır.
Bilmem görüşüme katılır mısınız?