Ekonomik, sosyal sıkışmışlık/kıskaç, kültürel bozulma günden güne kötüye gitmekte. Toplumsal dengeler altüst olmuş, sınıfsal ayrılıklar uçurumlar yaratmış. “Orta tabaka” eritilmiş, ülkenin “yağ” ve “kaymağı”, “bal” ve “böreği” el değiştirmiş; türeyen yeni “kodamanlar” böylece egemenliklerini artık “rejimle” -Kemalist Cumhuriyetle- hesaplaşma aşamasına getirdiklerini düşünmekteler!
Bir kehanetten söz etmiyorum; Toplumsal ekonominin ve değerlerin, sosyo kültürel yapının, eğitimin, yıllar itibariyle sürüklendiği çöküntü ve dönüşüm yeni “rejimin” alt yapısını oluşturma çabası değil mi? Cumhuriyetin özellikle ilk yirmi yılının devrimci ve aydınlanmacı atılımını karalamak ve tersyüz etmek neyin nesi? İzleyen yıllarda kimi çıkışları ve Cumhuriyeti rayına oturtma adımlarını/çabalarını “demokratik” bulmayan, “darbe” ya da “darbe girişimi” diye niteleyip “yasa” ve “hukuk dışı” sayan yeni sistemin hamileri “bayram” hazırlığındalar bugün!
Bu durumda ilgili egemen çevrenin kimi politik söylemlerine muhatap olup yerinde sayan/patinaj yapan genel muhalif yaklaşıma değinme/eleştiri gereksinimim umarım son kez olur. Hemen bir bölüm okur neden “CHP ve genel muhaliflere” sözün hala diyerek bana karşı çıkabilirler. Onları da genel muhalif kurmaylarını da aklı selime -sağduyu- davet ederim öncelikle.
Hamaset, duygu, öfke, acelecilik, stratejik yoksunluk hatayı besler, yanlışa/başarısızlığa sürükler! Bunun yanında siyasi İktidarın/Cemaat-Tarikat- Cumhuriyet karşıtlığının bileşik gücü, yalanı, kafa karıştırıcılığı yoğunlaştırıp yapay polemiklerle yasaları, Anayasayı dolanması, dahası güç bende deyip bunlara uymaması büyük tehlikelerin habercisidir! Böylesi bir durum oldukça ciddi bir politik öngörüyü ve görevi öne çıkarır dayatır.
Toplumsal evrilme hızlanmış Cumhuriyet karşıtlığı bayrağı gizli-saklı olmaktan çıkmış, ilgili sözcüler ve temsilciler tarafından hemen her yerde, TBMM’de bile sallandırılmaktadır!
Bu savın doğruluğunu/ciddiyetini tartışmak, “öyle mi değil mi” polemiklerine girmek, örneklerle açıklayıp birilerini “ikna etmek” amacında değilim bu yazımda. Çünkü her dönemde olduğu gibi dönem koşulları/konjektür ölçüsünde Cumhuriyet ve Devrim düşmanları varlıklarını ve etkinliklerini bugüne dek sürdüre gelmişlerdir. Sadece son yirmi yılın hükümetiyle sözünü ettiğim yıkıcılığı sınırlamak körlüğü bizi başarıya götürmez; iktidar karşıtlığı/muhalifliği görüntüsü ve çabası ile sınırlar, duygu ve öfke seliyle günlük “siyaset” yavanlığına sürükler!
İki örnekle sınırlı tutarak konunun/sorunun can alıcı yanını vurgulamak isterim. 90’yıllarda Başbakanlıkta ağırlanan Cemaat/Tarikat şeyhlerine ve onları ağırlayan Başbakana/Devlet Yetkililerine ve inceleme/soruşturma açmayan/açamayan Anayasal Kurumlara yeterince tepki veremeyen, “hoşgörülü” yaklaşan, “demokrat” ve “özgürlükçü”, “sivil toplumcu” anlayışın varlığı/siyasi partileri -ki hala siyaset sahnesindeler- ne çabuk unutuldu! Üstelik bu eylemin oy çıkarcılığıyla “sol” adına hafife alınması, çok ciddi/tehlikeli görülmemesi Cumhuriyet Devrimi’ne, Aydınlanma sürecine ve gerçek SOL’a da büyük darbe vurmuştur!
Bir diğer örnek Merve Kavakçı ve Nazlı Ilıcak provokasyonu! Bu olgu -vaka- da duygusal bir öfke seliyle bilinçten uzak bir yaklaşımla geçiştirilmiştir. Bunların dışında daha birçok Cumhuriyet- Devrim- Atatürk ve Anayasa karşıtlığı/düşmanlığı yaşanmıştır, son yirmi yıla gelinceye dek. İşte bütün bu yaşananları Cumhuriyet kurumu ve yurttaşı bilinciyle/sorumluluğuyla ilgili partiler başta olmak üzere Barolar, Odalar, Demokratik Kitle Örgütleri, Dernekler, Sendikalar ve Cumhuriyet ilke ve devrimlerine bağlı bütün güçler tarafından yeterli tepki ve karşı duruş gösterilemediği içindir ki son yirmi yılın yönetimi gemi azıya almıştır!
Gerçekte de var olan dış tehditi - ABD, NATO, AB Emperyalizmi- öne çıkararak zaman zaman kesintiye uğramış, tam başarıya ulaşmamış Kemalist/Aydın- lanmacı/Devrimci Cumhuriyet ile “hesaplaşma” aşamasına gelindiğini düşünmekteler/sanmaktalar! Kuşkusuz bu büyük bir yanılgı ve tarih bilincinden de yoksunluk. Ancak güç sarhoşluğu yaşayanlar, toplumsal bedeli çok ağır olacak bir yola ülkemizi sürükleyerek “deli cesareti” ile “akılsızlıklarını” birleştirme ve sanal bir “zafer” peşinde koşma hazırlık- larını sürdürmekteler!
Anayasal kurumların (TBMM-Yargı- tay-Danıştay-Sayıştay-Anayasa Mahke- mesi ve Yerel Yetki Merkezleri...) birçok yönüyle “iğdiş” edildiği, keyfiyet içinde bir tutum takındığı yaygın bir durum artık! Sürecin bu aşamasında bütün Cumhuriyetçilerin kendi önceliklerini- “çantalarını”- dolaplarına kaldırarak yeni bir “Çanta” İzlem/Program- oluşturma becerisini başarmaktan öte bir seçeneklerinin kalmadığını kavramaları zorunludur! Çünkü yaklaşık seksen yıldır döşenen taşlar yirmi yıldır pekiştirilmekte, iktisadi-kültürel-düşünsel boyutları tamamlanan sistemin “yasal” ve “anayasal” biçimlenişine sıranın geldiği düşünülmektedir!
Böylesi koşullarda “Bir Daha Çık Samsun’dan” çağırışı/türküsü ile yeni bir Mustafa Kemal aramak düşü ile oyalanmak yerine tekrar Samsun’a çıkmak olası, unutulmasın! Bu olanağı zorlamak yukarıda sözü edilen siyasi yapıların olağanüstü izlemler -Çantalar- oluşturma beceri ve sorumluluğuna kalmıştır! Bu öncelikte birleşmeyenler/birleşemeyenler tarihsel sorumluluktan kaçamaz ve hiçbir gerekçeyle de bağışlanamazlar!
Yarınlar Güzel Olacak