Siyahta ısrar edip, griye zinhar tahammül göstermeyen! Sözde beyaz sayfa meraklısı siyasilerimiz, son günlerde siyasi ayıplarını belleği zayıf topluma yutturma Ustası kesilivermişler!
Yüzleri hiç de kızarmadan; Demokratik bir düzenle, Otoriterleşmenin “ayracını” sandık ve seçmen çoğunluğu olarak pazarlayıp, topluma bir büyük tuzak kurmanın! İsmet Paşa’nın değişiyle “ Suçluların telaşı” içine girmişlerdir…
Özellikle, 16 Nisan Halkoylaması tarihi yaklaştıkça bu telaş ve yanılsamalar büyük tartışmalara dönüşüp, ülkenin içine çekildiği Sosyal, Ekonomik, Toplumsal krizler dahi görmezden gelinebiliyor…
Varsa yoksa Referandum.
Varsa yoksa Yeni Anayasa.
Varsa yoksa Başkanlık, olmadı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi.
Varsa yoksa polemik…Kutuplaşma siyaseti.
Nefret söylemi… Aşağılama..Tehdit… Şantaj.vs…
Başta siyasiler olmak üzere neredeyse ulusça ikiye bölündük.
Oysa, zaten Olağanüstü Hal koşulları gölgesinde girdiğimiz seçim sürecinin var olan gerginliğinin ardından, var olan ortamı daha bir germenin ne yeri, nede zamanıdır. Ama nerde… aymazlıklar gemi azılı almış ha bire haylanıyor!
Ne yazık ki, tahammülsüzlüğün, saygının ve hoşgörü yoksunluğunun en çok hissedildiği zamanlardır yaşadığımız süreç. Aynı fikirde olmayan insanların “farklılıkların zenginliğini” bir tarafa itip, birbirlerine adeta düşman gözüyle baktığı, selamı sabahı kesip, yolunu değiştirdiği bir zaman…
Sormak gerekir; aynı fikirde değilsek bile birbirimizi düşmanlaştırmak zorunda mıyız? Referandumda seçenek “Evet” ya da “Hayır” olduğuna göre, neden Hayır diyen vatan haini ilan edilip, toplumun önüne atılıyor?
Sosyal medyada durum farklı mı sanki, “hayırlısı” desen anında Hayırcı oluyorsun. Sorulan soruyu “evet” diye yanıtlarsan Evet ci… Daha birkaç gün önce “Hayırlısı diye diye, Telli Baba türbesindeki çaputa döndük…” diye paylaşmıştı bir dostum da hep birlikte gülmüştük ağlanacak halimize!
Bu ahval ve şerait içerisinde, bir son dakika “ertelemesini saklı tutarak!” Elbette ki bir oylama yapılacak ve her kes kendi kanaati doğrultusunda sandıkta oyunu kullanacak.
Çarşıda, pazarda, özellikle de devlet katında! kendi fikrini empoze etmeye çalışanlara, ölçüyü kaçırmama ve bu işin sonunda insanların yüzüne bakamayacak duruma gelmemelerini. Demokratik hoşgörünün bir gün kendilerine de gerekeceğini özellikle hatırlatmak istiyorum. Zira son üç ay içinde, gezip gözlemlediğim kentlerin ve özellikle de; konuğu olduğum Şanlıurfa’nın çepeçevre dört bir yanının, sanki Halkoylamasının tek seçeneği varmışçasına evet lerle donatılıp ardından İRONİ yaparcasına “sokaklar evet diyor” diye ilan edilmesini, demokrasimizin geleceği adına olumsuz bir örnek sunumu olarak değerlendirip, kaygılanmak gerekir diye düşünüyorum.
Ve küçük bir tavsiye ile yazımı noktalamak istiyorum. Öncelikle ayrıştırmayı, ötekileştirmeyi bir kenara itip…bu amaca hizmet eden insanların tuzaklarına düşmemeliyiz. Yapmamız gereken şey; Ortak Payda etrafında toplanıp, demokratik düzlemde bir araya gelmeli ve farklılıklarımızı zenginliğe dönüştürmeyi hiç olmazsa bu kez becerebilmeliyiz.
Ancak bunu ne kadar becerebiliriz açıkçası bende bilmiyorum. Rahmetli ninem “her şeye nazar değer ama akıl’a değmez” çünkü kimse başkasının aklını beğenmez derdi! Herkes kendi penceresinden tek doğruyu kendisinin bildiğini zannediyor, Demokrasiyi “istediği istasyonda inebileceği bir lokomotife” benzetip, özgürlükten salt kendi ve yandaşlarının özgürlüğünü çıkarsıyor.
Sanırım en çok da bu nedenle toplum kestirmeden gidiyor?
“Vur, kır, parçala bu maçı kazan” taktiği uyguluyor!..
Bana da … Yüzünüzden tebessümün eksik olmadığı, hoşgörülü günler dilemek kalıyor dostlarım.