Bir ülke düşünün işsizler iş istemesin.
Bir ülke düşünün işçiler ekmek istemesin.
Bir ülke düşünün memurlar maaşlarına zam istemesin.
Bir ülke düşünün öğretmenler atama beklemesin.
Bir ülke düşünün bakkallar destek istemesin.
Bir ülke düşünün doktor ve eczacılar hak istemesin.
Bir ülke düşünün yargı bağımsız olsun.
Fındıkçı, pamukçu, zeytinci, tarın ve ziraatçı hepsi ürününün değerini istemesin. Bunların hepsini alt alta koyduğumuzda yüzde doksana yakın oranda Türkiye’nin nüfusu karşımıza çıkıyor. Çok şükür bunların hiç biri ülkemizde yok.
Öyle mi?
Peki, şimdi soruyorum. Bunların hiç biri ülkemizde yoksa vatandaşımızın yaşamdaki zorlukları nedir? Kimle konuşursak ikinci sorumuzu soramaz olduk. Zira vatandaş açtı ağzını yumdu gözünü avazı çıktığı kadar konuşuyor. O zaman halkımızın ya sorgulama becerisi yok olmuş veya biat kültürünü tam anlamıyla yaşıyor oluşumuzdur. Elbette saygıya dayanan bir kültürden geldiğimiz doğrudur. Ancak, egemenliğimizi ve haklılığımızı sorgulamadan kabul etmek yerine özgür düşünce ve eleştiriyi hakim kılmak en demokratik yol olarak düşünülmelidir.
Öyle sanıyorum ki, Türk toplumunda seçenekli düşünce yeteri kadar yerleşmemiş, bireysel ve toplumsal sorumluluk alma cesareti gösterilemiyor. Üzülerek vurgulamak istiyorum. Demokratik örgütlerde partiler, sendikalar ve hatta derneklerde nitelikli kişilerin olduğu halde sorumluluk alma becerisini yapamadığımız açık. Öyle ise halkımız bu kuruluşları çalıştırmak için görev alma cesaretini kendilerinde görme zorunluluğunda bulunma zorunluluğu vardır.
Bizler hukuk kuralları içinde yaşanan tüm olumsuzlukları sorgulamaz veya sorgulayamazsak demokrasiden söz etmek doğru değildir. Biat kültürünün egemen olduğu yerlerde haklılık aranmaz. Saygı anlayışı farklıdır. Sorgulamak ise yanlışlıkları kabul etmemektir. Eğer ülkemizdeki yanlışlıkları kabul etmiyorsanız demokrasi adına sandık önümüze sandık konuyor.
Sorgula!