Bayramlar bir milletin, bir toplumun kutsal günleridir. Bayramlar sayesinde toplumlarda bozulan insan ilişkilerin, adalet bozukluğunun, gelir dengesizliğinin, ahlak yapısının bir nebze sorgulanabildiği ve kendimizi bir an olsun yokladığımız günler olarak görmemiz gerekir.
Bayramımızı kutladığımız günler itibari ile gel gör ki; acaba kendimizi, çevremizi gözlediğim kadarıyla bayramın aslına uygun yaşanma şansının gerçekçi olacaksak çok uzak durduğunu düşünmekteyim.
Küreselleşen dünyada değişen çağa ayak uydurma laf salatası ile teknolojik değişime ayak uyduracağına, gelenek göreneklerimizi, örf adetlerimizi, dini değerlerimizi değiştiriyoruz. Oda bizi, toplumumuzu yürekten saran yaralar açmakta. Çünkü bireyselleşerek tasa da kıvanç da ayrı yaşanır oldu. Bazı geleneklerimiz kapitalizme yenik düştü ancak bizlerdeki, içimizdeki bütünleştirici, yardımsever, paylaşımcı, her şeye rağmen birbirini seven, affeden, gönüllerin birleştiği, keder ve tasanın beraber yaşandığı duyguların değişim adı altında değişmemesi gerekir, değişmesine izin vermemeliyiz.
Ben bayramlarda birbiri ile yürekten konuşan insanlar görmek istemiyorum. Bizler bayramlarda elini uzatıp yüzünü başka tarafa bakan insanlar istemiyoruz. Biz yer, mülk, para yüzünden birbirinden kaçan baba, çocuk, dayı, torun, hala, kuzen yani kısaca akraba görmek istemiyoruz, Bizler birini gördüğünde sevinçle yüzünün güldüğü, kalben yaşanan bir sevgi görmek istiyoruz. Birini gördüğünde homurdanan değil şefkatle kucaklaşan kişiler görmek istiyoruz.
Tarihte sevgiyle paylaşan bir millet olduğunu bildiğimiz bu millet şimdi ise kesilen etleri buzluklara basıp kendi keyifleri için harcayan millete dönüşmesi gelişen teknoloji değildir. Değişen teknoloji ya da çağın değişimi hiç değildir. Kısaca biz bizim olan, atalarımızdan gelen İslami değerlerin yaşandığı o eski bayramları istiyoruz.