Bazen düşünürüm bu nasıl bir yaratıcılık? Bu nasıl bir düşünme tarzıdır ki üç cümleyle insanın başından geçeni bütün çıplaklığıyla bir hikâye anlatır gibi karşı tarafın gözünde canlandıracaksın.
“Saymadım kaç yıl oldu sen ellerin olalı
Bilmem yüzün güldü mü ayrıldık ayrılalı”
İşte can alıcı kısmı “Beni sorarsan eğer, gönlüm hâlâ yaralı!”
İnsanın iliklerine kadar işleyen söz ve bestesiyle kulaklarda güzel nağmeler bırakırken, yürekte ise açılan derin yaraları kanatan güzide Türk Sanat Müziği eseridir. Şarkıyı yanılıp da dinlerseniz artık üstünüzü anılar kaplamıştır ve şarkıyı tekrar tekrar başa alır, kanayan yaranıza tuz basarsınız!
Annem bu şarkıyı dinledikten sonra “Bu sözler nasıl bir aşkın, nasıl bir acının eseriymiş bilemedim! Bazen de sanki şarkının sözlerini yarım bırakmışlar diye geçiririm aklımdan!” derdi. Bu sözleri hatırladığım için bunun hikayesini yazmak istedim.
Bazen de bu şarkı, ayrıldığın sevgiliyi unutmadığını, unutamayacağını; aslında onun bir başkasıyla mutlu olduğunu bilmene rağmen onun seni unutup unutamadığını içten içe merek edip bir şekilde sormanın yolunu bulmaktır. Bir iki satırda çok güzel anlatır sevgiliyi unutamayıp onu merak ettiğini.
Bu şarkının bazı insanlarda ayrı bir yeri vardır. Melodisi kulaklarına ulaşır ulaşmaz onları esir alır, geçmiş zamanlara götürür. Sözler zincir gibi boğazlarına dolanır, onları nefessiz bırakır. Bir an o geçmişin ateşiyle yanar, kül olurlar. İşte o hayallerinden kurtuldukları an küllerinden yeniden doğarlar.
Yusuf Nalkesen İzmir’de öğretmenlik yaparken 1952 yılında İzmir Radyosu Saz Sanatçılığı sınavına girmiş ve kazanmıştı. Artık sabahları okula, öğlenden sonra da radyoya gidiyordu. Öğretmenliği devam ederken radyodaki saz sanatçılığı da devam ediyordu. Yılda bir iki kere eski öğretmen arkadaşlarıyla buluşup eski günleri anıyorlardı. Çok güzel bir buluşma oluyor, aynı zamanda çalıp söylüyorlardı.
Ancak o günlerden birinde uzun süredir karşılaşmadıkları arkadaşının yüzü gülmüyor, söylenenlere zoraki cevap veriyordu. Zaman ilerlemiş, herkes ikili sohbete başlamıştı. Üstat elindeki sazı masaya bıraktı, ayağa kalkıp diğer masada oturan arkadaşına doğru yürüdü. Arkadaşı sessizce oturuyordu. Omuzunu tutup:
“Hadi kalk, deniz kenarına doğru yürüyelim, bir nefes alalım!” Arkadaşı omuzunu tuttuğu eline dokunarak:
“Hiç keyfim yok, sen git!”
“Olmaz, hadi kalk, konuşacağız!” deyip biraz zorlamayla onu yerinden kaldırıp denize doğru yürüdüler. Hemen dalganın vurduğu alçak kayanın üstüne oturup eskilerden konuştular. Üstat arkadaşını zorla da olsa konuşturmayı başarmıştı.
“Bak, sen neşeli bir adamsın! Böyle somurtarak oturman bir şey olduğunu gösteriyor. İnat etme, anlat açılırsın! Biliyorsun senin bende çok sırların var. Bir sırrın daha olur. Hadi anlat, ne oldu?”
“Evet doğru dedin. Benim sende çok sırlarım var!”
“İşte böyle, anlat; belki yardımcı olurum.”
“Yardımcı olamazsın; ancak birine anlatırsam rahatlarım. Hatırlıyor musun ilk görev yerinden ayrılalı kaç yıl oldu?”
“Hatırlayamadım!”
“Ben hatırlıyorum; çünkü oradaki öğretmen hanımı çok sevmiştim.”
“Evet doğru, siz çok iyi anlaşıyordunuz.”
“Bir hafta önce onu gördüm; ancak o beni görmedi.”
“Konuşsaydın; ne yapıyor, nasıl diye?”
“Yapamadım; ancak konuşmak isterdim.”
“Konuşsan ne derdin ona?”
“Çok kızgındım; iyi ki konuşmadım!”
“Anladım. O kızgın halinle ne derdin onu söyle?”
“Kaç yıl oldu beni terk edeli derdim! Sonra arkasından ayrıldık ayrılalı yüzün güldü mü derdim? Çünkü benim gülmedi ve hala gönlüm yaralı derdim.”
“Belli, çok sevmişsin ve unutamamışsın; ancak hayat devam ediyor. O anı unutup hayatına devam etmelisin. Bak benim sayemde diyeceklerini de dedin!” deyip gülüştüler. Üstatla konuşma ona çok yaramıştı.
“Üstat teşekkür ederim, beni rahatlattın! Artık bir sırrım daha var sende!” deyip kayadan kalkıp masaya doğru yürüdüler. O akşam geç vakte kadar sohbet edip daha sonra bir sonraki buluşma tarihini belirleyerek vedalaşıp ayrıldılar.
Üstat taksiyle eve dönüyordu. Takside arkadaşıyla yaptığı konuşmayı düşündü ve her zaman yanında taşıdığı blok notu ve kurşun kalemi çıkarıp arabada yazmaya başladı.
Saymadım kaç yıl oldu sen ellerin olalı
Bilmem yüzün güldü mü, ayrıldık ayrılalı
Beni sorarsan eğer, gönlüm hâlâ yaralı
Bilmem yüzün güldü mü, ayrıldık ayrılalı
Bir gün sonra kürdilihicazkar makamında güfteyi bestelemeye başladı. Bir hafta sonra şarkı hazırdı. İlk söyleyen de Mediha Şen Sancakoğlu olmuştur. Eski öğretmen arkadaşlar toplandığında arkadaşı üstadın kulağına eğilerek:
“Sözlerimi güzel toparlamışsın, eline sağlık! Düşündüklerimi severek dinliyorum!” dedi.
Üstat Yusuf Nalkesen’in ruhu şad, mekânı cennet olsun.