Değiliz, hepsi gerçek. Kazanmaya devam eden, bunu alışkanlık haline getiren, rakiplerin gözünde büyüyen, onları öğrenilmiş çaresizliğe sürükleyen, ardındaki takımların yöneticilerini, hocalarını, futbolcularını ve taraftarını hem psikolojik hem sosyolojik anlamda yıkıma götüren ve bu yüzden onlara her geçen hafta puan kaybettiren, sonucu kestirilemeyecek derecede özgüvene sahip olan Trabzonspor hakikati var ortada. Ve bu, perde arkasında biz hariç herkesi rahatsız etmekte. 
Nwakeame olmadı kazandık, Bakasetas olmadı kazandık, Bruno Peres olmadı kazandık, Hamsik olmadı kazandık, Uğurcan olmadı kazandık. Kazandık, kazandık. Kaç haftadır kaybedecek dedikleri halde yine kazanmaya devam ettik. Bu ne demek oluyor diye bir soru geliyor akla. Eksiklere rağmen nasıl oluyor da kazanıyoruz... Sistemi oturan, hocanın ne istediğini aklında tutan ve onu tamamlayan bir takımda eksik olan bölge çalışılarak başka bir oyuncuyla kapatılabilir demek oluyor. Bilmem katılır mısınız? Nihayetinde 3 puanı alan takımın hataları değil de biraz da doğruları araştırılmalı, konuşulmalı diye düşünüyorum. 


Acaba doğru oyun mu, gümbür gümbür oyun mu tercih edilmeli? 
Tabii ki doğru oyun. Sadece atak oynayan takımın maçı kazanamayacağını hepimiz biliyoruz. Günümüz futbolunda işin savunma yönünü de beraber halletmelisiniz. Neredeyse her takıma karşı yüzde yüz net pozisyonlar bulan Karagümrük, Trabzonspor karşısında net pozisyon bulamadı. Üstelik 2 tane devşirme beklerimize rağmen. Devşirme derken Dorukhan ve Trondsen'in performanslarından çok memnun olduğumuzu da belirtelim. İkisinin de zor bir sakatlık sürecinden bugünlere geldiğini hatırlayalım.


Teknik taktik analiz, rakibe göre çalışma, kadroyu ona göre şekillendirme, oyun formatında gerektiğinde değişkenlik gösterme, müdahaleyi erken yapma, her zaman usta bir ayağı sahneye çıkarma, buna ortam hazırlayacak gezici oyun tarzı benimseme, bilinçli yapıldığını düşündüğüm sıkıcı top dolaştırma ve yan pas oyununda ısrar etme, rakibi ürkütmeden, tabiri caizse uyutma denemeleri, bloklar arasındaki geçişi skora göre, oyuncu özelliklerine göre şekillendirme, rakibi germeden, ona lider olduğu izlenimi vermeden 90 dakikayı bitirme takımımızın önemli artıları. 
Maçın skor anlamında sıkıntısız devam etmesinin, sakat oyuncularımızın da her geçen gün iyileşmesine fırsat tanıdığını göz ardı etmeyelim. 


Maça ve kulübeye bakıyorsunuz. Hiç kimsenin vücut dili şunu demiyor: Beni neden sahaya sürmüyor veya geç oyuna alıyor. Takımda bulunan tüm oyuncular, hoca ve ekibine güveniyor. Kazanılan puanlar hocayı, sadece taraftarın gözünde değil oyuncunun gözünde de kabul edilebilir bir pozisyona soktuğunu da söyleyelim. Bu önemli bir artıdır. Önemli bir motivasyondur. Önemli bir konsantrasyon sebebidir. İdmanda çalışmayı sevmeniz, sahada maçı istemeniz motivasyondur ama çalışırken veya ortaya bir plan koyarken dikkatinizi 45 artılara, 90 artılara kadar korumanız ise konsantrasyondur.


Bunların biri olmazsa maçı kazanamazsınız veya puan kaybı yaşarsınız. Futbolda bu durumlar basitmiş gibi görülür fakat asla öyle değildir çünkü değişkenlik çoktur. Trabzonspor bunu gerçekten başaran ender kulüplerden. 
Dolayısıyla kulübün takım olma yolunda ilerlediğini giren çıkan oyunculardan, futbolcuların gelişiminden de anlayabilirsiniz. Ağlayan oyuncudan son 3 haftadır gol atan bir oyuncu oluşuyorsa bu büyük başarıdır. Aklımızdaki olumsuz anlamda Hüseyin ve Serkan izlenimini kaldırılıp, bizlere pozitif yükseliş düşündürülüyorsa ki öyle oluyor bu da büyük başarıdır. 
Trabzonspor'un istenilen oyun anlamında, eksiklerinin de etkisiyle yüzde elli performansla sahada bulunduğunu da kabul edelim. Elimizdeki takımın yüzde ellisi bile maç alabiliyorsa ki alıyor görüyoruz, ben yüzde yetmişleri düşünemiyorum. 


Sabrı bize Avcı öğretti çünkü bundan önce o bizde hiç yoktu. Kazanılan puanlar, geçmişten çıkarılan dersler taraftarı da eğitti, onlara sevinmeyi öğretti. 
Trabzonspor'un puan durumunda buralarda olmasının "VAR Uygulaması" ve hakemlerin etkisinin de olduğunu kabul edelim. Maçların düzgün yönetilmesi, VAR'ın doğru çalışması bizi her daim yukarılarda tutar. Yeter ki biz eksiklerimizi görmeye, gidermeye çalışalım.
Camia olarak en büyük rakibimiz kendimiz.
Bu son cümlemi her anlamda düşünün!!! 
Ve doğru yolu bulun.