Türkiye gözünü  ‘Nasıl bir hükümet kurulacak?’ diye Ankara’ya çevirmişken, bende geçtiğimiz günlerde Ankara’da bulunduğum an kendimi Anıtkabir’e attım.
Zaten her Ankara’ya gidişimde öyle yaparım..
Ülkenin siyaseten tozlu, bulutlu ortamlarında, gergin atmosferinde hem nefes hem de ders almak için ilaç gibi gelir bana..
Çünkü Türkiye orasıdır..
Orada ‘Ben Türküm’ diyen herkes  vatan, millet ve bayrak sevgisinden nasiplenir.
Bir hazine gibidir..
Her ziyaretinizde yeni gerçekler öğrenebileceğiniz gizli bir hazine orası..
Aslanlı yola adımınızı attığınız ilk andan itibaren duygu yoğunluğu yaşıyorsunuz..
Anıtkabir’deki her mimari unsur ayrı bir anlam taşıyor. Ata’nın kabrine ulaşan 262 metrelik Aslanlı yolun sağ ve solunda bulunan 24 aslan, “24 Oğuz boyunu” temsil ediyor. Türk kültüründe güç sembolü olduğu için seçilen aslan figürlerinin çift olması milletin “birlik ve bütünlüğünü” vurgularken, Aslanların kedi gibi yatar pozisyonda olması ise bu büyük gücün “barışseverliğini” sembolize ediyor.
 Ziyaretçilerin de kabrin manevi atmosferine ayak uydurmaya yönlendirildiği Aslanlı yolda, taşlar Ata’nın huzuruna çıkanların “başlarının öne eğik” olması için 5 santimlik çim boşluğu bırakılarak döşenmiş.
Gerçekten de önünüze bakmadan yürüdüğünüzde taşlara takılmamanız neredeyse imkansız..
Anıtkabir'de iki saatlik nöbetleri süresince hareket etmeyen, nöbet değişimleri ilgiyle izlenen saygı nöbetçileri de büyük ilgi görüyor.
Nöbet değişimine rastlarsanız tüylerinizin diken diken olmaması mümkün değil..
Anıtkabir’deki Atatürk Müzesi’nde Ata’nın doldurulmuş köpeği Foks’tan tıraş takımlarına, bastonlarından aldığı çok özel hediyelere kadar özel hayatını yansıtan pek çok nadide parça sergileniyor.
Atatürk’ün anne ve babasının fotoğrafları, Türkiye Cumhuriyeti’nin verdiği eski yazı ve Latin harfleriyle basılmış iki nüfus cüzdanı, göğsünde taşımayı en çok sevdiği madalyalardan biri olan 1917’de Sultan 5. Mehmet Reşat’ın verdiği altın imtiyaz madalyası, Sovyet Mareşali Voroshilov ve İran şahı Pehlevi’nin hediye ettiği değerli taşlarla süslü kılıçlar ve ince bir zevkin ürünü olan saatleri dikkat çekici parçalar arasında...
Atatürk’ün hem baston hem de tüfek olarak kullanılabilen özel silahı, manevi kızları Sabiha Gökçen ve Afet İnan’a hediye ettiği çok özel tabancalarının da sergilendiği müzede, manevi kızı Rukiye Erkin’e hediye ettiği, ancak bir mercek yardımıyla okunabilen metal mahfazası içinde mini bir Kuran dikkati çekiyor.
Ulu Önder Atatürk, “Benim naçiz vücudum nasıl olsa bir gün toprak olacaktır. Fakat Türkiye Cumhuriyeti ebediyen yaşayacaktır” buyurmuştur ve vasiyet olarak alınan bu sözlere uyularak vasiyetinin ardından geçici istirahat mekanı olan Etnografya Müzesi’nde 15 sene geçirdikten sonra yapımı tamamlanan Anıtkabir’de bulunan bugünkü mekanına defnedilmesinde de anlamlar var..
 Mozolenin içinde bulunan ve Osmaniye’den özel olarak getirilen tek parça kırmızı mermerden yapılan sembolik lahit taşının tam 7 metre altında bulunan mezar odası, Osmanlı mimarisine uygun olarak sekizgen biçimde dizayn edilmiş.
Ve  yine tavan kısmı Türk mimarisine göre kubbe şeklinde örtülmüştür.
Sekizgen şekil mimaride sonsuzluğu temsil ediyor.
Bu da Atatürk’ün sonsuza dek yaşayacağı anlamını taşıyor.
Kabri kıble yönüne doğru yatırılmış..
Atatürk’ün bir anısında “Beni nereye gömerseniz gömün fark etmez fakat yattığım yerden Türk bayrağını görmek isterim” şeklindeki sözleri vasiyet olarak alınmıştır. Anıtkabir’deki ebedi istiragahında alınmış  Mezarının bulunduğu odanın  karşısındaki küçük pencereden bakıldığında Ankara Kalesi’nde bulunan Türk bayrağı görülüyor..
Bu bayrağın bir önemli özelliği de mezar odasından görülebilmesi için  yarıya indirilmeyen tek bayrak olması..
Nur içinde yatsın.