Trabzon’da son 50 yılın en etkili karı yağdı. Şehrimizde hayat felç oldu. Tüm belediyeler iyi niyetli olarak karla mücadele çalışmalarını sürdürmeye devam ediyor.
Yoğun kar yağışıyla birlikte üzücü, korkutucu ve endişelendirici olaylar da meydana geldi.
Şehrimizin çeşitli bölgelerinde önceki gün esnafımızın çatıları yoğun kara dayanamayarak çöktü. Araklı ve Arsin ilçe statlarının çatıları çöktü.
En önemlisi de daha yapılalı birkaç yıl olan Kanuni Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin bir bölümünün çöken çatısı. Çok şükür ki mesai olmadığı için hastanede ölen ya da yaralanan olmadı.
Dün de Araklı Anadolu Öğretmen Lisesi’nin Spor Salonu çöktü. Çok şükür ara tatil olduğu için hiçbir öğrencinin burnu kanamadı.
Ancak burada bizleri endişelen durumlar var…
Araklı ve Arsin ilçe statlarında sahalar temizlenip futbol oynamaya elverişli hale getirildikten sonra bu statlarda maç oynandığını düşünelim. Tribün çatılarının seyirci varken Allah korusun çöktüğünü düşünürsek faciayı düşünebiliyor musunuz?
O statlarda ölenlerin vebali acaba kimin üzerine kalacaktı?
Sorumsuzca, düşüncesizce hareket ederek az maliyet için daha fazla para harcamayıp o statları yaptıran yöneticilerde mi suç? Yoksa yüklenici firmalarda mı?
Şimdi eminim ki bazıları şöyle düşünebilir.. ‘Arkadaş, son 50 yılın en büyük karı yağdı. Bu bir afet. Çatılar o kadar kara nasıl dayanabilir’ diye…
Ben kesinlikle böyle düşünenlere katılmıyorum. Evet, her şey Allah’tan.. Karı da, yağmuru da, güneşi de Allah gönderiyor. Bunlar bir nimet olduğu gibi bazen de biz insanlar için imtihan da olabilir. Biz de Allah’ın kulları olarak bu nimetlere şükrederken ve imtihanlara da elbette isyan etmeyeceğiz.
Fakat bu tür iklim olaylarına karşı da önceden tedbirlerimizi almamız gerektiğini düşünüyorum. Yapılarımızı, hastanelerimizi, okullarımızı, statlarımızı baştan savma değil, en sağlam ve düzgün şekilde yapmamız gerektiğine inanıyorum.
Eğer yapmazsak işte ilçe statları da çöker, hastanenin bir bölümü de çöker, spor salonları da çöker.
Hatırlayalım, çok değil daha birkaç ay önce Adana’da kız öğrenci yurdunda çıkan yangın ihmalkarlık yüzünden söndürülememişti. Hayatının baharında olan gencecik canlar ölmüştü. Anaların, babaların yürekleri yanmıştı.
Ama ne yazık ki bizler ise hiçbir zaman geçmişte yaşadığımız olaylardan ders çıkarmıyoruz.
Hep aynı hataları ısrarla yapmaya devam ediyoruz. Sadece kendi menfaatimizi düşündüğümüzden ileri görüşlü olamıyoruz. Yarın ne olacağını düşünmeden başta inşaat işlerinde ve daha birçok işimizde oldu bittiye getirip en ucuza getirmenin peşindeyiz.
Sonra da Allah korusun felaket geldiği zaman millet olarak hep bir sebep ararız. ‘Allah’ın afeti veya kader’ deyip kendimizi teselli ederiz. Elbette kazaya ve kadere inancımız tam…
Elbette hepimiz bir gün ölüp gideceğiz. Öleceğimiz saat belli. Bunu kimse değiştiremez. Hepimiz çok iyi biliyoruz. Yalnız Allah’ta insana akıl vermiş.
Bu konuyla ilgili olarak Peygamber Efendimiz Hz. Muhammet Mustafa (SAV) döneminde şu olayı paylaşmak isterim. Peygamber Efendimizin yanına bir Bedevi geliyor. Resûlullah kendisine soruyor; ‘Deveni nereye bıraktın’ diye…
Bedevi, ‘Allah’a emanet ettim’ dedi.
Resûlûllah Bedevi’ye ve hepimize ders olacak şu cevabı veriyor; ‘Evvela deveni sağlam kazığa bağla, daha sonra Allahû Tealâ’ya emanet et.’
Peygamber Efendimizin de bu olayda vurguladığı gibi önce tedbirimizi almamız gerekiyor. Tedbiri alalım sonra Allah’a teslim olalım. En azından işimizi düzgün ve sağlam yaptığımızdan dolayı Allah’a ahirette hesap vermekten kurtuluruz. Allah’ın huzuruna canların ölümüne neden olduğumuz için kul hakkıyla çıkmamış oluruz.
İnşallah bundan sonra uyanıklık yapmadan her işimizi düzgün yaparız da çok geç olmadan kimse ihmalkarlık yüzünden canından olmaz ve yürekler yanmaz. Tek dileğimiz bu.