Vezir bir müddet sonra hilesinin gereği olarak vaaz ve nasihati bırakarak yalnızlığa çekildi. Kırk elli gün halvette kaldı. Kendine inananları ayrılık ateşiyle yaktı. Halk, onun insana huzur veren halinden, güzel konuşmalarından, sohbetinin zevkinden uzak düşmekten, deli divane oldu. Yanına vardılar ve yalvarıp yakardılar, sızlayıp dövündüler. Gözleri görmeyen bir ama gibi yolun ortasında rehbersiz kaldıklarını bildirdiler. Vezir onlara, “Ruhum dostlarımla beraber fakat halvetten çıkmama izin yoktur” dedi. Kendisine inananlar, “Ey kerem sahibi! Senden ayrı düşünce, biz her şeyimizi kaybettik, gönülden de dinden de yetim kaldık. Bir kusurumuz varsa affedin. Bize cefa çektirmeyin” dediler. Vezir, “bana inanıyor ve güveniyorsanız, kemalatımı kabul ediyorsanız neden ısrarcı oluyorsunuz? Ben gönlümün halleriyle meşgul olmak istiyorum” dedi. “Ey vezir! Senin kemaltını inkâr etmiyoruz. Senden ayrı düşmenin ıstırabıyla, gözlerimizden yaşlar akıtarak yalvarıyoruz” dediler. Vezir onlara halvete girdiği yerden şöyle seslendi:

Hz. İsa’dan bana emir geldi ve, “Bütün dostlarından, yakınlarından ayrıl ve yalnız kal” dendi.

Vezir sevenlerinin yalvarıp yakarmalarına, ah edip inlemelerine aldırmadı. Halvetine devam etti. Bir müddet sonra da emirleri yanına çağırttı. Her biriyle ayrı ayrı görüştü ve her birine, “Benden sonra yerime sen geçeceksin. Hıristiyanlığı insanlara sen anlatacaksın. Hak dinin senden başka temsilcisi yoktur. Yalnız ben hayatta olduğum sürece bu sırrı kimseye açıklamayacaksın” diyerek ellerine yazmış olduğu kitapçıklardan birer tane verdi. Kitapçıklar hususunda da şu tembihte bulundu:

“İsa aleyhisselamın insanlığa getirdiği gerçek Hıristiyanlık bu kitapçıkta yazılıdır. Sana verdiğim bu kitabın dışındakiler yanlıştır.”

Daha sonra vezir kırk gün kapısını kapadı. Kırkıncı günde kendisini öldürdü.

Halk onun ölümünü duyunca, mezarının başı kıyamet gibi oldu. Kabrinin başında bir ay oturdular, ağlayıp inlediler, matemini tuttular. Matem acısı hafifleyince halk dedi ki:

“Ey emirler! Vezirin yerine sizlerden kim geçecek? Bize bildirin ki, ona uyalım. Elimizi, eteğimizi ona teslim edelim. Batan güneşimizin yerine bir mum olsun.” On iki gurubun liderlerinden bir emir ileri atıldı ve, “O büyük insan, yerine vekil ve halife olarak beni bıraktı. İşte elimdeki bu kitapçık sözlerimin delilidir” dedi. Bir başka emir, “Hayır, gerçek halife benim” diye ortaya çıktı. On iki emir de gerçek halife ve vekilin kendisi olduğunu iddia ediyordu. Her emirin elinde bir kılıç, diğerinde kitapçık vardı. Sarhoş filler gibi birbirlerine saldırdılar. Her emir peşindekilerle birlikte halifelik mücadelesine girişti. Savaştılar, vuruştular yüz binlerce Hıristiyan öldü. Kesik başlardan kuleler oluştu.

Böylece vezirin ektiği fitne tohumları yeşerdi. Hz İsa’nın dinine inananlar arasında ayrılıklar meydana geldi. Vezir de canı pahasına muradına ermiş oldu.

Bugün Filistin’de gözlerimiz önünde gerçekleşen post modern vahşet gerçekte insanlığa fitne için yayılan Siyonistlerin halleridir. Bu vahşeti durdurmak için İslam’ın yekvücut olması şarttır. Yoksa biraz nümyış biraz avaz, Siyonistlerin öldürmelerini yaz. BİTTİ