Geçen hafta bir doktora tez savunmasını yapmak için, jüri üyesi olarak, İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi’ndeydim. Sınav sonrası, akademisyen arkadaşlar beni önce Alaçatı’ya götürdüler.
Alaçatı, çok rüzgârlı bir yer ve aynı zamanda Türkiye’nin önemli sörf merkezlerinin başında geliyor. Ardından Çeşme’ye gittik. Çeşme de çok rüzgârlıydı. Turizm sezonu henüz açılmamış olmasına rağmen, turistler gelmeye başlamışlar.
Burası, Trabzon turizminin gerçekleştiremediği, yerli ve yabancı turistlere yönelik markalar geliştirmiş: damla sakızlı kahve ve damla sakızlı dondurmanın yeri. Bu iki lezzet hemen dikkatimizi çekti ve biz de bu lezzetleri tattık.
Dondurma yediğimiz mekân, güzel dizayn edilmişti ve hemen yanı başımızda turistler oturuyordu. Günlerden cuma, saat beşe yaklaşmış ve Çeşme Belediye Bandosu, zabıtalar ve bir kısım halk İstiklal Marşı için hazır. Belediye önünde, belediye bandosu eşliğinde İstiklâl Marşımız söyleniyor.
Bandonun ve marşın sesine kulak kabartan turistler merakla marşın söylendiği tarafa yönelerek ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. O sırada garsonun birini çağırdılar ve “ne oluyor?” diye sordular. Garson, “sadece tatil için yapılan bir etkinlik, çünkü bu gün cuma” diye cevap verdi turistlere...
Garsonun İstiklal Marşımıza yaklaşımı bizi üzdü. Bu durum, insanlarımızın bir kısmının bu toplumun değerlerini içselleştiremediğini, bu değerlere ne kadar kayıtsız kaldığını ve sahip olduğumuz ortak değerlerimizden ne kadar uzaklaşıldığını da gösteriyordu.
Buradaki eksikliği bir akademisyen olarak, eğitim sistemimizdeki değer eğitiminin yetersiz kalmasından kaynaklandığını düşünüyorum. Bu nedenle eğitim sistemimizdeki değer eğitimi yeniden gözden geçirilmelidir.
Pekiyi garsonun umursamaz tavrına karşı biz ne yaptık? Turistlerle tanışarak, onlara okunan marşın, Türk toplumunun milli marşı olduğunu ve Türk toplumu için ne kadar önemli olduğunu anlattık.
Turistler de bize ne kadar coşkulu ve etkileyici olduğunu ifade ettiler.
Bir de bu marşın hangi şartlar altında ve nasıl yazıldığını bilselerdi kim bilir daha neler söyleyeceklerdi...