Bugün sizlere bir havalimanı tecrübemden bahsetmek istiyorum. Sabahın erken saatlerinde, arkadaşım Ümitköy’den Esenboğa Havalimanı’na bıraktı beni. Yolculuk oldukça keyifli geçti; arka fonda güzel bir müzik, bitmek bilmeyen sohbetler… Ancak Pursaklar’dan geçerken, o malum afişler yine karşımıza çıktı: “Gassal… Öldüğümde beni kim yıkayacak?” Gözüm afişteyken, arkadaşım Mahmut’un bir cümlesiyle irkildim:
“Asıl mesele, yaşıyorken beni kim yıkayacak?”
Söylenen basit bir cümle gibi görünebilir ama üzerinde biraz düşününce derinliği fark ediyorsunuz. İnsan, hayatı boyunca yalnızca ölümle değil, yaşamın getirdiği zorluklarla da yıpranıyor. Asıl ihtiyaç, hayattayken sizi yıkayacak bir dost, bir omuz bulabilmekte.
Havalimanına vardığımızda, güvenlik kontrolü her zamanki gibi tam bir ritüeldi. Bavulum, evde tarttığım gibi 19.5 kilogram çıktı. Anlayacağınız, yarım kilo farkla fazla bagaj ücretinden yırttım. Ama bir başka kontrol noktası daha beni bekliyordu: kemeri çıkar, tekrar tak, ardından kapıyı bul. 108 numaralı kapıya ulaştığımda ise soluğu hemen yakındaki bir kafede aldım.
Bir çay ve sandviç için tam 400 TL ödedim. Yanlış duymadınız, sadece bir çay ve sandviç. “Peki ya küçük bir çay?” dedim içimden, meraktan bir de onu denedim. 75 TL. O an ister istemez düşündüm: Asgari ücretle geçinen biri için bu rakamlar ne ifade eder? Hayat, havaalanlarının parlak ışıkları ve kafelerindeki fiyatlarla çoğu kişi için ulaşılmaz bir lüks müydü? Yoksa bu sadece bir yansımadan mı ibaretti?
Nereye mi gidiyorum? Önce İstanbul’a, oradan da Münih’e. Bir süre oralardan yazacağım size. “Almanya bizi kıskanıyor mu, kıskanmıyor mu?” sorusunun cevabını bir kez daha arayacağım belki de. Ancak bu yolculuk sadece bir şehirlerarası mesafe katetmek değil, aynı zamanda düşüncelerin, hayatın ve anıların da bir seyahati gibi.
Goethe’nin şu sözleri düşüyor aklıma:
“Dünya bir kitaptır, seyahat etmeyenler onun yalnızca bir sayfasını okur.”
Ben de her yolculukta yeni bir sayfa açıyorum kendime, okudukça öğreniyor, öğrendikçe yazıyorum. Belki de hepimizin ihtiyaç duyduğu şey tam olarak budur: Hayat yolculuğumuzda karşımıza çıkan tabelalar ve onları yorumlayacak bir dost sohbeti.
Bir sonraki duraktan görüşmek üzere…