13 Ocak’ı 14 Ocak’a bağlayan gece, bizim için yılın en heyecanlı ve en renkli zamanlarından biriydi. Kalandar gecesi denilen bu eski gelenek, bizim evde adeta bir bayram havasında geçerdi. Evdeki büyükler gün boyu hazırlık yapar, yemekler pişirir, çerezler hazırlar ve komşulara ikram edilecek küçük armağanlar özenle hazırlanırdı. Biz çocuklar ise kendi heyecanımızla bu hazırlıklara eşlik ederdik.
O gece için mahalledeki arkadaşlarımla birlikte uzun ipler bağladığımız torbalarımızı hazır ederdik. Torbanın içine neler geleceğini bilmenin heyecanıyla oynamaya başlayacak oyunları planlar, kimin hangi komşunun kapısını çalacağına karar verirdik. İpleri bağlanmış torbalarımızı yanımıza alıp karanlık sokaklara çıktığımızda kalplerimiz yerinden çıkacakmış gibi atardı. Kalandar gecesinin büyülü atmosferinde, birbirimize cesaret vermek için kıkırdaşır, komşuların kapılarına doğru ilerlerdik.
Kapının önüne gelip torbamızı usulca bıraktıktan sonra zile basar ve hemen bir köşeye saklanırdık. Komşunun kapıyı açıp torbanın içine ne koyduğunu görmek için sabırsızlanırdık. Birisi torbamıza elma, ceviz ya da fındık koyduğunda sevinçten yerimizde zıplardık. Bazen ise torbamıza bir odun ya da kabuklu bir ceviz koyarlardı; bu da hepimizi kahkahalara boğardı.
Hiç unutmam, Coşkunların evine attığımız torbayı çektiğimizde Piso’yu karşımızda görünce önce korkmuş, sonrasında gülmekten kırılmıştık. Piso, Rahşan Teyze’nin kedisiydi ve mahallenin sevgilisiydi. Hem kedinin şaşkınlığı hem bizim şaşkınlığımız gerçekten görmeye değerdi. O gece yaşadığımız bu olay, Kalandar gecelerine dair en unutulmaz anılarımızdan biri olarak kalmıştır.
Kalandar gecesinin en güzel yanı sadece hediyeler değil, aynı zamanda bu küçük oyunlardı. Komşular bizi yakalamaya çalışır, biz ise kim olduğumuzu belli etmemek için maskeler takar, üzerimize eski kıyafetler giyerdik. Bu küçük maskeli oyunlar, Kalandar gecesinin olmazsa olmazıydı. Eğer biri bizi tanırsa “Bu bizim Mahmut değil mi?” diye seslenir ve kimliğimizi açık ederdi. Biz de kaçacak delik arardık ama yine de oyunlar ve kahkahalar hiç bitmezdi.
Bu geceye özgü olarak farklı tiplemelere bürünürdük. Kalandar gecesinin en bilinen karakterlerinden biri “Karakoncolos” idi. Kocaman tüylü bir yaratık gibi görünen bu karakter, etrafta dolanarak insanları hem korkutur hem de güldürürdü. Karakoncolos, insanlara sorular sorar ve cevaplarda "kara" kelimesi yoksa küçük bir cezayla onları güldürürdü.
Diğer önemli karakterlerden biri ise “Gelin” ve “Damat” tiplemeleriydi. Gelin rolünü genelde bir erkek üstlenirdi ve yüzünü örtülü tutarak gizem yaratırdı. Damat ise sürekli bir kargaşa içinde olur, bazen sarhoş numarası yapar ve komik durumlara düşerdi.
Bir başka ilginç karakter de “Kocakarı” idi. Sürekli sızlanan ve ihtiyardan (eşinden) şikâyet eden Kocakarı, eğlenceli diyaloglarla herkesi güldürürdü. İhtiyar ise ona yanıt verir, yaşadıkları sıkıntıları abartılı bir şekilde anlatırdı.
Bir de “Haberci” vardı. Elinde bir çan veya zil taşıyan bu karakter, “Karakoncolos geliyor!” diye bağırarak herkesi eğlenceli bir telaşa sürüklerdi.
Bu karakterlerin hepsi bir araya geldiğinde ortaya küçük bir halk tiyatrosu çıkardı. Kapı kapı dolaşıp oyunlar sergiler, hediyeler toplar ve bu süreçte hem komşuları hem de birbirimizi güldürürdük.
Evde ise ailem, Kalandar soframızın başında bizleri beklerdi. Sofrada haşlanmış mısır, lahana sarması, patates ve kuruyemişler mutlaka olurdu. Çocuklar dışarıdaki eğlenceden dönünce sofranın başına geçer ve gece boyunca birbirimize o kapıdan bu kapıya koşarken yaşadığımız maceraları anlatırdık. Annem, babam ve büyüklerimizin gülümseyerek bizi dinlediği o anlar, çocukluğumun en mutlu hatıraları arasındadır.

KALANDAR NEDİR?
Kalandar, Doğu Karadeniz bölgesinde ve Gürcistan’ın bazı bölgelerinde yüzyıllardır kutlanan bir gelenektir. Latince “Calendae” kelimesinden türeyen Kalandar, yeni yılın ilk günü anlamına gelir. Ay takvimine göre yılın ilk gününe denk gelen 13 Ocak gecesi, Kalandar gecesi olarak kutlanır. Bu özel gecede, insanlar evlerinde özel yemekler hazırlar, komşularını ziyaret eder ve çocuklar eğlenceli oyunlarla mahallelerinde neşe saçar.
Doğu Karadeniz’de Kalandar gecesinde çocuklar ve gençler kostümler giyip komşularını ziyaret eder, kapılara torbalar bırakır ve içlerine konulan sürprizleri toplar. Ayrıca bu geceye özgü maniler söylenir ve ateş yakılarak horonlar oynanır. Kutlamalar, yöreden yöreye farklılık gösterse de genel olarak bereket, neşe ve birliktelik temalarını işler.
O gece söylenen manilerden bazıları hâlâ kulaklarımda çınlar:
“Kalandar gecesi, devlet bacası, Tasımı dolduran, cennet hocası, Doldurtmayan asi, cehennem hocası, Üstte erkeği, altta dişi buzası.”
Ya da kapı önünde şöyle seslenirdik:
“Gece geldim kapınıza, Selam verdim yapınıza, Selamımı almazsanız, Daha gelmem yapınıza.”
Bugün, çocukluğumun bu büyülü Kalandar gecelerini hatırladığımda içimi tatlı bir nostalji kaplıyor. Günümüzde bu tür gelenekler ne yazık ki unutulmaya yüz tutmuş durumda. Ancak o zamanlar yaşadığım bu sıcak ve samimi anılar, benim için hep değerli kalacak. Kalandar gecesinin o büyülü atmosferini, arkadaşlarla yapılan maskeli oyunları ve bir torbanın içinden çıkan küçük sürprizlerin heyecanını asla unutamam.