Doğa, insanın ruhunu besleyen, onu yenileyen ve ilham veren bir kaynaktır. Bu kaynakla en derin bağları kuranlardan biri de kuş gözlemciliği ile doğanın ritmini takip eden Kuzey Cem Kulaçoğlu’dur. Çocukluk yıllarından itibaren kuşlara duyduğu ilgiyi bir tutkuya dönüştüren Kulaçoğlu, 13 yılı aşkın süredir Türkiye’nin dört bir yanında bu büyüleyici canlıları gözlemliyor, davranışlarını belgeliyor ve doğayı anlamaya yönelik eşsiz bir yaklaşım sergiliyor.
Kuşların yaşamına dair ince gözlemler, çevre bilinci, sabırla şekillenen bir doğa sevgisi ve insanlarla paylaştığı bu deneyimler, Kulaçoğlu’nun anlatılarında derinlik kazanıyor. Bu metinde, onun en unutulmaz anlarına, doğanın rehberliğinde geliştirdiği felsefesine ve kuş gözlemciliği aracılığıyla çevreye bakış açısına tanıklık edeceksiniz. Kulaçoğlu’nun izlenimleri, sadece bir doğa tutkunu olarak değil, aynı zamanda kuşların yaşam alanlarının korunması için bir farkındalık elçisi olarak taşıdığı sorumlulukları da yansıtıyor. Hazırsanız, kuşların renkleri, sesleri ve hareketleriyle dolu bir dünyaya doğru ilham verici bir yolculuğa çıkalım.

Kuş gözlemciliği yaparken yaşadığınız en unutulmaz an nedir?
13 yıldır bizzat kuş gözlemciliği yapıyorum; fakat kuşlara olan ilgim daha eskilere dayanıyor. Bu süre içinde, “en unutulmaz an” diyebileceğim birçok olay yaşadım; ancak hepsine baktığımda en unutulmazını seçmek gerçekten zor. Gözlemciliğe başladığım ilk ayda ailemle birlikte, hayatımda ilk kez gördüğüm yalıçapkınını muhtemelen hiç unutamayacağım. Renkleri ve hareketleriyle, yalıçapkını tüm kuş gözlemcilerinin favorilerindendir. Yine, birkaç aylık gözlemciyken ailemle gittiğim Adana ve Mersin’de gördüğüm kuşlar da benim için hep özel bir yere sahip olmuştur. Son yıllarda ise Türkiye’de çok az sayıda üreyen kır baykuşlarının kur davranışlarını dakikalarca izleme ve Türkiye’de ilk kez belgeleme fırsatım oldu. Bu olayın sevinci günlerce sürdü.

Yeni bir türle karşılaştığınızda hangi duyguları yaşıyorsunuz?
Eğer yıllardır karşılaşmak istediğim ya da karşılaşacakken hep kıl payı kaçırdığım bir türse, ilk olarak derin bir rahatlama hissi yaşıyorum. Hiç beklemediğim bir anda gelen bir “kertiğin” verdiği şaşkınlık ise paha biçilemez. İlk duygularımın ardından, öncelikli amacım, o tür hakkında olabildiğince bilgi edinmek oluyor. Kitaplarda okuduğum ya da başkalarından duyduğum özellikleri kendi gözlemlerimle doğrulamaya çalışıyorum. Yeni gördüğüm her türü, bir “numara” olarak değil, tanınacak ve sevilecek yeni bir yaşam olarak görüyorum.

Doğanın içindeyken size rehberlik eden bir felsefeniz var mı?
Kuşlara olabildiğince az rahatsızlık vermek her zaman birinci ilkem. Bunun yanı sıra, kendimi kuşların hayatlarının bir parçası gibi hissetmeyi seviyorum. Kuşların yanımda rahat olduğunu hissetmek çok güzel bir duygu; çünkü ancak bu gibi anlarda bir kuşun davranışlarını tüm doğallığıyla gözlemleyebilirsiniz. Çok iyi bildiğim, sıkça gördüğüm kuşların bile bazen daha önce hiç duymadığım bir sesini ya da görmediğim bir hareketini fark ediyorum. Bu anları deneyimlemek ve sonrasında eve gidip bu davranışları araştırmak bana büyük bir zevk veriyor.

Fotoğraflarınıza anlam kazandıran anları nasıl hissediyorsunuz ve başkalarına nasıl aktarıyorsunuz?
Fotoğraf çekmek benim için bazı kuş gözlemcileri kadar ön planda bir yön değil. Ancak, karşımdaki kuşun benimle iş birliği yapacağını düşündüğümde fotoğraf çekmeye yönelik çaba harcıyorum. Amacım her zaman, kuşları en özel ve az rastlanan anlarında yakalamak. Kafamda kurduğum kareler için gereken şartları sağlamak zahmetli olsa da oldukça eğlenceli. Fotoğraflarımı sunarken ise, bu süreçleri doğal bir şekilde aktarmaya gayret ediyorum.

Saatlerce beklemek gereken çekimler sabrınızı nasıl şekillendirdi?
Fotoğraf çekmek için beklediğim süreler bana, sabırdan çok ön hazırlığın değerini öğretti. Çünkü hedeflediğiniz fotoğraf için türün davranışlarını incelemez, uygun pozisyonları belirlemezseniz, ne kadar beklerseniz bekleyin genelde başarısız olursunuz. Uygun şartlar sağlandığında bekleme süresi genellikle kısalıyor. Tabii ki, ne kadar uzun süre beklerseniz, şans eseri de olsa herhangi bir kuşun önünüze çıkıp eve boş dönme ihtimalinizi azaltması da mümkün.

Kuşların sesleri, renkleri veya hareketleri sizi nasıl etkiliyor?
Kuşların her yönüne büyük bir hayranlık duyuyorum. Belki klişe olacak ama kuşları, onlardan bir şeyler öğrenmek istercesine izliyorum. Kuşların kitaplarda geçen desenlerini görmek, zamanında bir makalede öğrendiğim bir çağrı sesini duymak ya da o türe özgü bir hareketi ilk kez izlemek, kuş gözleminin en özel anlarından. Güzel renkleri, ötüşleri veya avlanma teknikleriyle dikkat çeken kuşları izlemek elbette her zaman çok heyecan verici. Ancak en yakınımdaki kuşları bile uzun uzun gözlemlemeye çalışıyorum. Çünkü çoğu zaman beni beklemediğim bir yenilikle şaşırtıyorlar.

Çekim yaparken çevreyi rahatsız etmemek için aldığınız önlemler neler?
Kuş gözlemciliği sırasında kuşları tamamen rahatsız etmemek genelde imkânsız. Ancak gereğinden fazla rahatsızlık vermemek için birçok adım atılabilir. Bu konuda genellikle kuşların beden diline dikkat ediyorum. Belli bir noktadan sonra kuşların hareketlerinden ve bakışlarından ne kadar rahat olduklarını anlamak mümkün. Kuşlara yaklaşırken onları korkutmayacak yöntemler kullanıyorum; bazen yerde sürünerek, bazen ise arama bir kaya ya da çalı koyarak ilerliyorum. Ani hareketlerden ve yüksek seslerden kaçınıyorum. Gözlem sırasında bir grup içindeysem, grubun dağılmamasına dikkat ediyorum. Zamanla farklı türlerin tolerans seviyelerini öğrendiğinizde, bu süreç daha kolay hale geliyor.

Gözlemlediğiniz kuşların yaşam alanları konusunda çevre bilincini nasıl artırmayı hedefliyorsunuz?
İnsanlara, şehirlerin merkezlerinde bile karga, serçe ve güvercinden farklı kuşların yaşadığını fark ettirmenin önemli olduğunu düşünüyorum. Dünyayı kuşlar ve diğer canlılarla tahmin edilenden çok daha iç içe yaşıyoruz. Kuşların ve doğanın, sadece kendileri için değil, bizim varoluşumuz için de önemli olduğunu vurgulamak gerekiyor. Kuşların yaşam alanlarının kayıplarının, aslında bizim de kayıplarımız olduğunu insanlara anlatmaya çalışıyorum. Göllerin, bataklıkların ve bozkırların korunmasının yalnızca kuşlara değil, insanlara da fayda sağladığının altını çiziyorum.

Zamanla kuş türlerinde gözlemlediğiniz değişimler size çevreyle ilgili nasıl bir mesaj veriyor?
Son on yıldır kuş popülasyonlarında dikkat çekici bir azalma var. Ayrıca kuşların giderek daha ürkek hale geldiğini gözlemliyorum. Özellikle Türkiye’yi sadece kış aylarında kullanan bazı kuş türleri artık az sayılarda uğruyor, hatta bazı yıllar hiç görünmüyorlar. Bunun sebebi, kışların daha ılıman geçmesi. Yırtıcılar ve su kuşları arasında da ciddi azalmalar var. Habitat kaybı, avcılık, zehirlenme ve elektrik çarpması gibi faktörler bu azalmanın ana nedenleri arasında. Türkiye’nin en göz alıcı sulak alanlarının birçoğu son 20-30 yılda tamamen kurutuldu. Bozkır ve yeşil alanlar, “boşluk” olarak görülüp yapılaşmaya açılıyor. Maalesef bu kayıplar, doğayı önemsemeden yapılan müdahalelerin bize de geri döneceğini gösteriyor.

Kuş gözlemciliği ve fotoğrafçılığı sizi doğayla nasıl daha güçlü bir bağ kurmaya yöneltti?
Kuş gözlemciliğinde başarılı olabilmek için doğayı anlamak şart. Bu süreçte, sadece kuşları değil, bitkileri, habitatları ve diğer canlıları da tanımak gerekiyor. Doğanın çeşitliliğini benimsemek, kuşları ne zaman ve nerede bulabileceğiniz konusunda size büyük bir avantaj sağlıyor. Doğayla iç içe olmak, mevsim geçişlerini daha yakından fark etmenizi sağlıyor. Örneğin, çoğu insan için sonbahar 1 Eylül’de başlarken, benim için temmuz sonunda üreme alanlarından dönen ilk kuşları görmekle başlıyor. Bu bağ, bana doğayla ve dünyayla daha dolu bir yaşam sunduğunu hissettiriyor.