-Bugün kendini nasıl hissediyorsun?
-Çok kötü hissediyorum. Hayattan artık hiç zevk alamıyorum.
-Kaç gündür böylesin?
-15 gündür yaşam isteğim kayboldu nerdeyse.
Bu cevapları veren siz iseniz depresyona girdiniz demektir.
Depresyon, insanın kendisini kötü hissetmesidir. Güzel duygular kaybolur, önceden zevk aldığı pek çok şeyden artık hiç zevk almaz. Hayatın tadı gitmiş hatta anlamı dahi kalmamıştır. Hafif dereceden çok ağır dereceye kadar ilerleyebilir.
Depresyon, genetik nedenlerle olmakla birlikte daha çok epigenetik yani çevresel faktörler sebebiyle olur. Bunların başında stres ve enflamasyon gelir.
Asrımızın iki önemli sağlık problemi; stres ve enflamasyon. Her ikisi de ciddi sağlık sorunlarına yol açıyor. Pek çok hastalığın ana sebepleri olarak gösteriliyorlar.
Stresi hepimiz çok iyi biliyoruz artık; ruhsal baskı.
Enflamasyon ise vücuttaki yangı, aslında bir çeşit yangın olarak da tarif edebiliriz. Her ikisi de depresyonun iki ana nedeni.
Stresin ortaya çıkması çok kolay günümüzde. Her şey neredeyse stres kaynağı. Koronadan evlere kapandık, stres. Pek çok insan işini kaybetti, stres. Okullara gidemiyoruz, uzaktan eğitim, stres. Maske takmak, stres. Çocuklar sürekli bilgisayar başında, aileye stres. Kilo alırız stres, çok zayıfız stres. Saymakla bitmez. Yüzlerce hatta binlerce stres sebebi sayabiliriz. Ancak stres yazıldığı kadar basit durmuyor, üzerimizde. Kalp krizinin, beyin felcinin, şeker hastalığının, tansiyonun hatta kanserin önemli sebebi stres…
Stres vücudumuzda organik olarak pek çok hastalığa yol açarken duygularımız için de tahrip edicidir. Vücudumuz stres anında kortizol denen hormonu salgılar.
Kortizol, stres hormonu olarak bilinir ve şekeri yükseltir, iştahı açar, obeziteye yol açar, tansiyon ve damar sertliğine kadar pek çok zararlı etkide bulunur.
Aslında kortizol bu zararlı etkileri yaparken bizi korumayı amaçlar. GABA reseptörlerine bağlanarak düşüncelerimize fren yapar. GABA uyumamızı sağlayan, düşüncelerimizi durdurup beynimizi dinlendiren proteindir.
Ancak kortizol uzun süre salgılanınca beyin hücre sayımız da hızla azalır. Mutluluk hormonumuz olan serotonin salgısı azalır.
Stres sadece mutluluğumuzu etkilemiyor, beynimizi hatta hayatımızı da tehdit ediyor. Stresi yöneterek bu kötü gidişatı durdurabiliriz. Tabii fast food yiyecekler, tarım ilaçlı meyveler, aşırı karbonhidratlı ve trans yağlı beslenme ile oluşan enflamasyon da bu sürece olumsuz katkıda bulunur.
Depresyon; stres ve enflamasyon ile oluşurken, düşüncelerimiz ile beslenir ve büyür. Bilinç altına attığımız, istemediğimiz düşüncelerimiz, kötü hatıralar, yaşadığımız travmalar, endişeler kaygılar, yalnız kalınca zihnimize hakim olur. Bizi huzursuz eden bu hatıralar ve düşüncelerden kurtulamayız. Hatta gelecek ile ilgili endişeler ve kaygılar da sürekli beynimizi meşgul edebilir. Girdiğimiz depresyonda daha da derinleşiriz.
Öncelikle bizi rahatsız eden bu düşünceler ve çözümleyemediğimiz kötü hatıraları, mutlaka bir uzmanla konuşup çözümlemeliyiz. Olaylara daha geniş, yeni bir çerçeveden bakabilmeyi öğrenmeliyiz. Bir psikolog ile yapacağımız bilişsel davranışçı terapi seansları, bize bu olaylara doğru bakış açısını kazandıracak ve bu düşüncelerin ruhumuzu kemirmesine engel olacaktır.
Depresyondan kurtulmanın 2. önemli yolu da prefrontal kortex faaliyetidir. Yani bilinci kuvvetlendirmek, üst düzey entelektüel uğraş alanlarında ruhumuzun zevk ve keyif duygusunu doyurmaktır. Tiyatro, müzik, sanat, sinema, spor, resim ve el işleri gibi ciddi emek ve beceri gerektiren alanlarda çalışmak.
Daha da ilerisi bu alanlarda ciddi beceriler elde edip gerekirse yarışmalara katılmak sergi veya konferanslar verebilmektir. Bu alanları seçerken ilgi sahalarımız olan dallara yönelmeliyiz.
Bir seramik sanatçısı olmak veya resim sergisi düzenleyecek kadar iyi bir ressam olmak, yeni bir enstruman çalmayı öğrenmek, dağcılık, paraşüt, avcılık, yüzme, bisiklet, tiyatro kulüplerine üye olmak yeni arkadaşlıklar edinmek, iyi sosyal ilişkiler kurmak, depresyon için paha biçilmez çözümlerdir.
Sosyal hayatında çok aktif bir meslektaşıma “çok mutlu bir insansın hiç depresyona girmez misin sen” dediğimde, “inan depresyona girecek vakit bulamıyorum” derdi.
Kendini dinlememek için insanın bir işi bırakıp başka bir işe koyulması, bize atalarımızın ve inancımızın verdiği bir düsturdur, bence depresyonun en iyi ilacı da budur.