Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak…
Bak çocuk, “İstanbul'da hayatımı tehlikede gördüğümden İngiltere devleti fehimesine iltica ve bir an evvel İstanbul'dan mahalli ahara naklimi talep ederim efendim.” demişti Sultan Vahdettin!
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak…
Ve çocuk, “Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum.” diyordu Mustafa Kemal askerine ve düşman süngüsü konuşuyordu dünya cehenneminin tam ortasında; “Türklerin ölüleri 15-16 yaşlarında idiler. Ölüydüler ama gülüyorlardı, bu savaşı kaybedeceğimizi o zaman anladık.” diye.
O benim milletimin yıldızıdır parlayacak!
Yazayım çocuk neler olmuş o gün İzmir’de: “Bir delikanlı fırladı o an kalabalıktan. Elinde toplu tabancası, gözleri ateş tarlası, göğsü kabarmış kahraman. Temiz toprağa basan kirli ayağı bedeni yere düşmeden alnından vurdu Hasan Tahsin. Revolveri durmadı nefesi durana kadar!”
O benimdir, o benim milletimindir ancak!
Çocuk seni yoksun bıraktılar tarih kitaplarından. Rahmiye ana sen okuyasın diye düştü toprağa: “Tayyar Rahmiye karşı kuva-yı milliye saflarında yer alıyordu. Saldırmışlardı Fransız karakoluna amansız ve korkusuz. Gördü iki arkadaşı ateş altında. Atıldı ileri vuruldu namert Fransız kurşunuyla. Rahmiye ana şehit düştü istiklal yolunda, Adana’da.”
Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Aklında olsun çocuk, o gün mütareke durmaz kin kusardı yüce Türk milletine. Ali Kemal, “Bu millici mahlûklar kadar başları ezilesi yılanlar hayal edilemez!” diye yazardı satırlara! Ve Cumhuriyet olmuş memleketimde bir fesli, “Keşke yunan kazansaydı.” derken, seni kandırmışlar hayal cümlelerle!
Kahraman ırkıma bir gül; ne bu şiddet, bu celâl?
Ah be çocuk! “Paşam, kolordum ve ben eskisi gibi emrindeyiz…” diyordu vatan kahramanı paşa. Doğu cephesinde kahraman askerleri ile mücadele verirken Karabekir paşa; tükürürüyordu şimşirgil yüzlere, konakçı hainlere!
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal.
“Biz Türkler bütün tarihimiz boyunca hürriyet ve bağımsızlığa sembol olmuş bir milletiz.” diyen Mustafa Kemal paşa seni anlatıyordu çocuk.
Sana kızmıyorum çocuk!
Yerin parmaklıklar arası değil, üniversite amfileri olmalı çocuk.
Sen doğruya yalnız ve yalnız özüne dön çocuk.
Muhtaç olduğun kudret damarlarında ki asil kanda mevcuttur çocuk.
Akif der ki çocuk;
Arkadaş, yurduma alçakları uğratma sakın;
Siper et gövdeni, dursun bu hayâsızca akın.
Doğacaktır sana va'dettiği günler Hakk'ın,
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.