Fransız Yüksek Komiseri General Pelle, İzmir’e giderek Mustafa Kemal ile görüşür. Henüz Yunanları yenmiş galip komutandan Çanakkale’de tarafsız bölgeye girmemesini ister. Mustafa Kemal’in cevabı nettir. “Tarafsız bölge tanımıyorum!” General Pelle İstanbul’a döner ve işgalci İngiliz meslektaşı Rumbold’a Türklerin çok kararlı olduğunu söyler.
Durum nasıl bu hale gelmişti;
İngilizler Yunanlıları maşa olarak kullanmak istiyor ve işgal politikalarını sürdürüyorlardı. Yunanlılara İzmir’i vaat eden Lord Curzon, Megali İdea’ya cesaret vermişti. İzmir’i işgal edecek olan Yunanlılar İstanbul’a yürüyerek büyük hayallerini gerçekleştirecekti. Hesap edemedikleri ise Türk milletinin tam bağımsızlık arzusunun tutkusuydu. Tam bağımsızlığın komutanı ise Çanakkale Kahramanı ve Türk Ordularının Başkomutanı Başkanı Mustafa Kemal’di.
İzmir’in kurtuluşu ile beraber Dünya üzerinde büyük bir etki yaratan Türkiye büyük Millet Meclisi, sömürge devletlerinin umudu olmuştu. İzmir’in işgali ile ilk hedeflerinin Akdeniz olduğunu söyleyen başkomutanın İstanbul’a yürümesi kaçınılmazdı. İngilizlerin endişeleri bir haylice artmış, Çanakkale’ye yığınak yapmaya başlamış, 8 bin İngiliz piyadesi ve 28 İngiliz topu Türk kuvvetlerini beklemeye başlamıştı. Gelişmeler 15 Eylül 1922 tarihinde İngiliz parlamentosunu toplanmaya zorladı. Lloyd George’nin başkanlığında, Sömürgeler Bakanı Winston Churchill İngiliz sömürgelerinden yardım istenilmesi kararını çıkarttı. Toplantı sonunda Lloyd George, “Mustafa Kemal’in önünden çekilmeyeceğim.” açıklamasını yaptı.
Müttefikler ve Balkan ülkelerinden yardım talebinde bulunan Churchill’e il cevap Fransa’dan geldi. Fransa Başbakanı Raymond Poincare, “Kemalist tehdidi gerçektir. Fransız askerlerinin ölümüne izin veremem.” dedi. İtalya, Romanya, Yugoslavya ve sömürgeler İngilizlerin yardım taleplerini geri çevirdiler. İngiliz sömürgesi Hindistan Müslümanları, “İngiltere Türkiye’ye karşı mücadeleye girerse, Hindistan Müslümanları Türk ordusun yanında yer alacaktır.” açıklaması yaptı. Moskova Komünist Enternasyoneli, “Kahrolsun itilaf emperyalizmi, kahrolsun emperyalist savaşlar, Türk halkına barış ve özgürlük.” diyerek safını gösterdi. Yunanlılar zaten denize dökülmüş, iç siyasi karışıklıklarla boğuşuyorlardı.
Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Türk ordularının Başkomutanı “Ya İstiklal, Ya Ölüm” kararının arkasındaydı. Paris kararlarıyla Trakya boşaltılıp Türklere verilmiş karşılığında Türklerin tarafsız bölgeye girmemeleri şartını masaya koymuştu. Atatürk bu istekleri kabul etse de 23 Eylül 1922 yılında Çanakkale’de tarafsız bölgeye girerek İngiliz kuvvetleri ile burun buruna geldi. İngiliz Birlikleri geri çekildi ve Türk ordusu Biga- Bayramiç- Ezine’ye kadar ilerledi. Gelişmeler üzerine İngiliz kabinesi acil koduyla toplandı. Kabineden çıkan silahlı mücadele kararı General Harington’a iletildi. Harington kabinenin emrine uymayıp Londra’ya “Barut fıçısına ateş etmiyorum. Savaş çıkarmamız anlamsız.” raporunu verdi. Türk ordusu Mudanya anlaşmasıyla beraber Meriç’in batısına kadar Trakya’yı kontrolü altına aldı. Duruma şiddetle itiraz eden Yunan Başbakanı Venizolas’a Lord Curzon şöyle diyordu: “İstanbul’a girmeye can atan Mustafa Kemal’in Trakya’yı ateşe ve kılıca tutmasını kim önleyebilir.”
Mudanya Mütarekesi ile güç kazanan Mustafa Kemal durmayacaktı. Doğu Trakya bölgesini teslim almakla görevlendirilen Refet Paşa komutasındaki Türk askeri bir süre İstanbul’da kaldı. İyice yalnızlaşan İngilizler Saray hükümetinin istifasıyla otoritelerini ciddi derecede kaybettiler. Türk ordusun azim ve kararlılığı, yürütülen etkin diplomasi Lozan görüşmelerini başlattı ve İstanbul’un işgalcilerden temizlenmesi için tahliye protokolü imzalandı. İşgal kuvvetlerinin 6 hafta içinde İstanbul’dan çıkmaları karara bağlandı. Lozan Barış Antlaşması 23 Ağustos 1923 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onayladı.
Siyasal İslam’ın sık sık kullandığı “Kurşun atmadan nasıl İstanbul’u aldık?” hurafesinin gerçek öyküsünü siz değerli okurlar ile paylaşmak istedim. İşgal kuvvetlerinin geldikleri gibi gitmesi, Türk milletinin azim ve kararlılığında yatmaktadır. İstanbul’un işgalden kurtulması Türk milletinin tam bağımsızlık sevdasından vazgeçmemesidir. İstanbul’un işgalden kurtulması, Mustafa Kemal’in yürüttüğü diplomasi zaferidir. Türkiye Cumhuriyeti bu sebeple asla; şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz.
TEŞEKKÜRLER TÜRK MİLLETİ
Sosyal medya üzerinden Selim Akgün abinin bir paylaşımını gördüm ve müthiş duygulara kapıldım. Selim abi; büyük bir bayrak firmasının sahibiyle görüşmesinde bayrak taleplerinin müthiş arttığını ve yetiştirtilemediğini duymuş. Değerli dostlar başta Cumhuriyet Halk Partisi olmak üzere tüm siyasi partiler ve emir kulu bürokratlar Cumhuriyet’in gerçek değerini idrak edemeseler de, Türk milleti kendi aralarında organize olup büyük coşkuyla kutluyorlar 100. Yılımızı. Yaşasın Türk milleti, Yaşasın Cumhuriyet.