Yıllar önce Ankara'ya üniversite okuyorum bahanesiyle arazi olan Cavit özellikle ticari faaliyetlerdeki cevvalliğiyle bir diploma menzili kadar başkentte kalır.

Amacı, aldatma ve kandırma faaliyetlerini sürdürenler gibi babasını üniversite öğrencisiyim diyerek kandırıp gazaplı olan babasının şerrinden uzak durmaktı.

Cavit bu zaman dilimi içerisinde Fikriye adlı bir kızla tanışıp aynı evi paylaşmaya başlar.

Bir gün Fikriye ile Cavit, Cavit'in annesini Ankara’ya  davet eder. Cavit'in annesi kardeşiyle İstanbul’a giderken oğluna kısa bir soluk da olsa geçerken uğrar. Tam akşam yemeği vaktidir. Bu esnada Fikriye'yi uzun uzun süzer ve aslında Fikriye'nin çok alımlı ve güzel bir kız olduğunu, acaba aralarında ev arkadaşlığından daha ileri bir boyutta bir ilişkinin mevcut olup, olmadığını merak eder. Annesinin aklını oku-muşçasına Cavit "Ne düşündüğünü biliyorum ama emin ol ki sadece ev arkadaşıyız, ötesi yok" der.
Akşam yemeğinden sonra Cavit'in annesi dayısıyla İstanbul'a devam edeceklerini, asker arkadaşına uğrayan dayısının birazdan burada olacağını ve kendisini de alıp yola koyulacaklarını söyler. Cavit, bu ne acele anne dediyse de kardeşiyle İstanbul için niyetli olduklarını bu esnada bir soluk da olsa yavrumu göreyim isteğiyle buraya geldiğini belirtir. Akşam yemeğini yedikten sonra istikamet İstanbul der annesi.. Aradan bir iki gün sonra Fikriye der ki:

Cavit, annen bize yemeğe geldiğinden beri gümüş çorba kasesini bulamıyorum. Cavit, "Annemin almış olabileceğini tahmin etmiyorum ama ben yine de kendisine bir mektup yazayım" der ve yazar..

Anneciğim, Gümüş çorba kasesini sen aldın demiyorum, ama almadın da demiyorum. Fakat konu şu ki; sen bize yemeğe geldiğinden beri gümüş çorba kasesi kayıp.
Sevgiler oğlun Cavit. Bir hafta sonra Cavit'in annesinden mektup gelir: Sevgili oğlum, Fikriye ile yatıyorsun demiyorum, ama yatmıyorsun da demiyorum. Fakat konu şu ki: Fikriye kendi yatağında yatıyor olsaydı, gümüş çorba kasesini çoktan bulmuş olurdu. Sevgiler annen.