Charlie Chaplin'in 1940 yılında, İkinci Dünya Savaşı'nın hemen başında, o büyülü sessizliğini bozarak çektiği ilk sesli filmidir. (Sessiz sinemanın üstadı… kendine o denli güveniyordu ki sesli filim çevirmeyi uzun süre reddetmişti. O sadece bakışlarıyla ve mimikleriyle uzun diyaloglardan fazlasını anlatabiliyordu.)
Oysa şimdi sessizliğini bozmuştur, çünkü artık 20. yüzyıla (ve tabii müthiş öngörüsüyle sonraki yüzyıllara) damgasını vurmuş olan diktatörlere, militarizme, kapitalizme, emperyalizme ve en önemlisi sadece dönemin değil geleceğin de umutsuz, köleleştirilmiş, sindirilmiş ve korkutulmuş sessiz kitlelerine söyleyeceği çok şeyi vardır, özellikle filmin sonunda. Final sahnesi olmasına rağmen adeta sesli Chaplin sinemasının açılış konuşmasıdır:
“…Üzgünüm ama ben Diktatör olmak istemiyorum. Bu benim işim değil. Ne kimseyi idare etmek ne de ülkeleri fethetmek istiyorum. Elimden gelse herkese yardım etmek isterim.
Hepimiz karşımızdakine yardım etmek isteriz. Bütün insanlar böyledir. Karşımızdakinin mutluluğunu görmek isteriz, üzüntüsünü değil.
Birbirimizden nefret etmek ve birbirimizi hor görmek istemeyiz. Bu dünyada herkese yetecek kadar yer var. V ettoprak hepimizin ihtiyacını karşılayacak kadar bereketlidir.
Hayatın bize çizdiği yol özgürlük ve güzelliklerle dolu olabilir, ama biz bu yolu yitirdik.
Hırs insanların ruhunu zehirledi, dünyayı bir nefret çemberine aldı, hepimizi kaz adımlarıyla sefaletin ve kanın içine sürükledi.
Hayat hür ve güzel olmalı. Biz doğru yoldan çıktık. İktidar hırsı insan ruhunu zehirledi, nefret duvarları ördü.
Bizi mutsuzluğa ve insan kıyımına mahkum etti. Bilgimiz bizi saygısız ve yobaz yaptı. Çok düşünüp az hissediyoruz.
Hızımızı arttırdık ama bunun tutsağı olduk. Bolluk getiren makineleşme bizi yoksul kıldı.
Şu anda sesimi milyonlarca insan duyuyor. Umutsuz kadın, erkek ve çocuklar. Masum insanlara işkence yapan, hapse atan bir sistemin kurbanı onlar.
Beni duyanlara sesleniyorum, umutsuzluğa kapılmayın.
Nefret geçer, diktatörler ölür. Halktan aldıkları iktidar, halka geri döner. İnsanlar ölür, Hürriyet ölmez.
Güç sizin, halkın elindedir. Birlik olup harika bir dünya yaratalım. Herkese iş sağlayan, gençlere umut, yaşlılara garanti veren bir dünya.
Yalancılar bunları vaat ederek iktidarı aldılar. Yalan söylediler. Zaten asla sözlerini tutmazlar.
Diktatörler kendi hırsları için halkı köleleştirir.
Biz bu vaatleri yerine getirmek için savaşalım. Dünyayı kurtaralım, tüm engelleri yok edelim. Hırs, kin ve yobazlığı yürürlükten kaldıralım. Aklın yol göstericilinde bir dünya için savaşalım. Bilim ve ilerleme herkese mutluluk getirsin…”(*)
Edward Said entelektüeli tarif ederken;
“Kamu adına bir mesajı, görüşü, tavrı, felsefeyi ya da kanıyı temsil etme, cisimleştirme, ifade etme yetisine sahip olan bireydir…Bence entelektüelin görevi krizi evrenselleştirmek, belli bir ırkın ya da ulusun çektiği acıları daha geniş bir insani bağlama oturtup bu deneyimi başkalarının acılarıyla ilişkilendirmektir” der.(**)
Chaplin, tam da Said'in tarif ettiği şekliyle entelektüel jargonuna ait sahneler yerleştirir filme.
Amerika Birleşik Devletleri'nin henüz savaşa girmediği, Almanya'da tam olarak ne olup bittiğinin çok da fazla bilinmediği zamanlardır. Ancak Chaplin'in bildiğin bir şey vardır ki o da diktatörlüklerde demokratik kurumlar ve ögelerinin bu rejimler için büyük tehlike oluşturduğu bu yüzden kıyıma kadar varabilecek kontrol mekanizmaları geliştirildiğidir.
Umberto Eco'nun tanımını ödünç alırsak “Büyük Diktatör” filmi izleyenleri için tam bir “Açık Yapıt” özelliği sergiler.
Bu yüzdendir ki gerek bilim, sanat ve düşün çevresi, gerekse izleyicileri tarafından sayısız kere yorumlanmış, farklı disiplinlerde akademik literatüre girmiştir.
Evrensel özelliği, Chaplin'in entelektüel pratiği ve dahice öngörüsü nedeniyle sadece 20. yüzyılın ilk yarısında hüküm süren faşizme değil tarihte daha önce de yerini almış ve sonrasında da alacak olan adı ne olursa olsun bütün zorba rejimlere, iktidarlara ait ipuçlarıyla doludur.
Filmin iki baş karakteri olan Tomania (Almanya) diktatörü Adenoid Hynkel(Adolf Hitler) ve Yahudi Berber'i de yine Charlie Chaplin canlandır.
Yerküreyi savaşa sürükleyen ve milyonlarca insanın yaşamına mal olan faşist yönetimlerden çıkartılan dersler arasındaki "Düşünce ve ifade özgürlüğü" temel hak ve özgürlüklerin omurgası olarak kabul edilir.
Yazının başında da yer aldığı üzere tek bir sahnesi üzerine dahi her izleyen için ayrı bir yorum saklamış olan Büyük Diktatör filmi sahne çözümlemeleriyle tam bir (Evrensel) açık yapıt niteliğinde olup, izleyicisini çokça düşündüren mükemmel ötesi bir filim.
(*)- Bahsedilen konuşmanın tamamından alıntıdır
(**)- Edward Said, Entelektüel Sürgün Marjinal Yabancı, (4.baskı)