Trabzonspor uslu çocuk olursa kazanmayacak.
Böyle giderse Trabzonspor uzun süre hiç kazanmayacak.
Hayır hayır, takım kötü olduğu için değil. Umutsuz da değilim hani. Hüseyin Hoca’nın filan da günahı yok esasında. Futbolcular da insan bir düşünün üçüncü kez yükleme yapıldı onlara; sezon başında, devre arasında ve pandemi de.
Şu an da tatilde olması gereken sporcunun kas yapısına yapılan bu yüklemeler sakatlıkları da ardı sıra getiriyor.
Takımın aksayan bir kaç bölgesi var. Taktiksel destekle olmuyorsa motivasyonlu pansumanla da geçiştirileceğine bene inanıyorum...
Kazandığımız maçlar olacak elbette, akvaryum da yenilen yem gibi.
Mutlaka boğazımızdan geçecek bir kaç lokma var. Hatta türlü dalga dalaverelere rağmen kalan müsabakaları kazanabilir Trabzonspor.
Şampiyonluk uzak değil.
Sakatlıklardan dolayı yaşanan bir formsuzluk var.
Eğer yalnız kalırsak. Eğer akvaryumda oynamayı kabul edersek. Bu oyun daha da devam edecek.
Biraz aç kalacağız, turlayacağız akvaryumun içini, yukarı çıkıp aşağı ineceğiz hızla ve çember bittiğinde aynı yere döneceğiz.
Aynı oyunu aynı şekilde oynayıp farklı sonuç bekleyemezsiniz farklı olacağız.
Ama Trabzonspor hemen kazanmayacak!
O kupayı gözümüzün önüne kadar getirip verecekler ama bir süre değil.
Biz hala temsil ettiğimiz şeyleri temsil etmeye devam ederken değil.
İyice burnumuz sürtülmeden, güzelce boyun eğmeden değil.
Sadece sirkte heyecan sürsün, rekabetin yarattığı o hırslar ile son haftaya kadar yarış biraz daha büyüsün de başkaları zarar etmesin diye; güzel bir orta oyunu var. Manzara da o kadar…
Ama sonunda biz kazanacağız.
Bir başka şey öneriyorum ben.
Oyunu bırakmayı değil, alanı genişletmeyi, hattı değil sathı müdafaa etmeyi, sadece bir kulüp değil bir hareket olmayı, mevcudu korumayı değil yeniye ulaşmayı, bu orta oyununda payımıza düşen repliği değil doğru olanı söylemeyi, yapmayı.
Ses çıkartmayı.
Bir şey yapmayarak değil, reddederek değil, küserek değil.
Gür bir ses çıkarmayı öneriyorum!
Maça çıkmayan hiçbir takım maçı kazanamaz. Daha iyi oynamamız lazım.
Daha geniş oynamamız lazım. Hayatın her alanında baskı, pres yapmaktan bahsediyorum, planlamayı, ileri doğru koşmayı, küçük dokunuşları, bizim gibi hakkı yenenlerin yanında önünde Anadolu Kaplanı olarak oyunlarına karşı durmalıyız…
Pasif agresyonun bize sağlayacağı bir fayda yok. Bu oyundan çekilirsek sadece kaybederiz. Bizimle başkaları da belki kaybeder. Ama tarih gönüllerin şampiyonunu asla yazmaz, yazmıyor yazmadı da…
Meydanı onlara bırakamayız.
Hayır beyler, Beinspor ve digitürkleri iptal etmek işe yaramayacak. Yanlı İstanbul medyasını okumamak, bir ton küfür etmek, ligden çekilmek falan. Hiçbiri değil. Onlar zaten bunu istiyorlar. Biz ekranları, köşeleri, telefonlardaki çevremizi eşimizi dostumuzu herkesi ama herkesin dikkatini çekmemiz gerekiyor.
Yukarıda mavi gökyüzü görünüyor.
Yavaş yavaş çıkmak lazım tünelden; adım adım, tek tek beklemek lazım.
İpi göğsümüzle yırtıp arkada bırakarak.
Daha ne olacak diye değil, asaletin yarattığı güçle temkinli olarak. Her adımda, son adım gibi sıçrayarak ulaşmalıyız o kupaya.
Çünkü mesele kaybetmek değil, sürekli başarmak olmalı bizim için.
Sahada kalmak ve başarmak zorundayız. Bu işi o götürecek, İçinde bulunduğumuz bu hayatın dinamiklerinden kaçmak değil tersine çevirmek, bir başka örnek olmak, en tahammül edemedikleri şeyi yapmak, onlara rağmen olmak lazım. Umudu arttırmak, umutsuzluğu yok etmek, teslimiyet güdüsünü ezmek, başarılabileceğimizi göstermek lazım.
Kibre karşı tevazu elbiselerini giyip, çile gömlekleriyle bu yolda yürümek. Ayağımız acısa da yere sağlam basmak, canımız yansa da durmamak.
Biraz daha devam etmek lazım.
Bu iş sadece Yönetim Kurulu’nun işi değil. Hepimizin tüm Trabzonsporluların işi olmalı…
Bu mücadelemiz için iyi bir örneğe ihtiyacımız var. Muhtaç olduğumuz bu örneğin banisi de olmak zorundayız Cemil Usta sezonunda.
Bu sefer filmin sonunda kuzeyin iyi çocukları kazanması için düşünmek, yorumlamak, daha fazla konuşmak, yazmak, söylemek zorundayız.
Hiç bir şey yapamıyorsak içimizden geldiği gibi reddedelim bu düzeni, bırakmayalım, anlatalım.
Tepki koyun İstanbul hegemonyasına sizler de anlatın. Gördüklerinizi anlatın. Ulaştıklarınıza anlatın. Yaşadıklarınızı anlatın. Bıkmadan anlatın. Haksızlıkları anlatın.
Geçmiş şampiyonlukların hikayelerini anlatın. Nasıl bir kulüp olduğumuzu anlatın. Yapılan kumpasları anlatın. Sevdiklerinize anlatın, arkadaşlarınıza anlatın, çocuklara anlatın. Yeter ki anlatın, anlatalım.