O gün, 11 Eylül’ü yaşayanlar 12 Eylül’ü getirisi ve götürüsüyle tartmışlardır, ihtilalin bu ülkede açtığı yara ne kadar içler acısı ise, bir o kadar da ihtilale sebep olan unsurlardır.
Herkes kendi çıkarına 11 ve 12 Eylül’ü ele aldığından bu ikisinin arasındaki zamanı fark edemiyorlar.
Sokakların kan gölü olduğu bir ortamda, süre gelen serüvende Türkiye Büyük Millet Meclisi fiilen görev yapamaz haldeydi, bu görev yapamazlığını takdir etmek vahşeti kabullenmek ve savunmak demektir.
Naraları yedi mahalle öteden duyulan kardeş kardeşe vurdurulma ortamı, o dönemi hatırlayan sağduyulu her vatandaş tarafından değerlendirilirken, farklı yaklaşımlar içerisinde olanlar ise kendilerini ihtilalin kurbanları arasında görmektedirler.
12 Eylül, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kendisine Anayasa’da verilen görevi gerçekleştirdiğinden, sebeplerini de kamuoyu ile paylaşmışlardır. İhtilalin anatomisi içerisinde yönetim belli bir süre sonra sivillere bırakılması ile görevini yaptığı gerekçesiyle asker kışlasına geri döndü.
Neden ve niçin 11 Eylül’de akan kan ve hasımlık 12 Eylül’de son buldu derseniz 11 Eylül günü iktidar ve muhalefetteki siyasiler, ülkenin gidişatının nereye gittiğini fark edemediler veya fark ettikleri gibi davrandılar. 12 Eylül’ü yaşayan bir basın mensubu olarak olayların gidişatını ve olabilecekler karşısında Türkiye nereye gidiyor diye sayısız insanların infiallerini yazmış ve yayınlamıştık.
Her alanda ürkütücü bir ortamda bulunan Türkiye, bugün yükselen bir yıldız konumunda ise bunun bir destekçisi de TSK’dır. O günlerin tahlilini bugün vicdanı teyit içerisinde yapalım, vicdanı ret ile değil, bu ülke bizim sahipleri de bu ülkede yaşayanlardır.
Tekrarlanmaması dileğiyle…