çimenlerin üzerinde mevsimin sıcaklığına aldanan birkaç papatya dişlerini göstererek üç yapraklı yoncaların içinde açmaya başladı
günlerdir yolunu dört gözle beklediğimiz sevgili endamını ancak gösterdi bugün
önce kirpiklerimizin üzerine hafif çiseyle yapıştı
o da saatlerdir aynı yeknesaklıkla sürmekte
ağaçların dalları huşu içinde önce çiseye sonra yağmur damlalarına sarılarak eşlik etti bu tapınmaya
ve saatler sonra utana sıkıla az da olsa biraz çoğaldı yağmur
son kalan birkaç arnavut taşlı yolların arasından 56 şavrole gibiymişçesine salını silkelene gidişini izledim epeyce
atapark'a ilk geldiğimiz yıllardaki kuyruklu şavrolelerin arnavut taşlı yollardan giderken çıkardığı pata pata sesler düştü gözlerimin önüne
usulca cebimden bi ciğara çıkartıp sağımı solumu kolaçan ederek tüttürmeye başladım
kentin muhtelif yerlerinde ciğara tüttürmek yasaktı çünkü
e ne de olsa önlem almak bizim işimiz!
*
sonra geçmiş anı defterime baktım
geçen yıl bugün ganita’da denizle söyleşip hunharca katledilen mustafa suphi ve 15 arkadaşını yâd etmiştim
içlerinde mustafa suphi’nin karısı maria da vardı
hazel yaprağı gibi nereden nereye sürüklenmişti sevgilisinin yanında
o zaman da bugün olduğu gibi karadeniz kuzulamış 100 yıl önceki katliamı kusuyordu sanki
*
geldiğim günden (1968) bugüne kadar onlarca değil yüzlerce kez kazılan trabzon sokakları
şimdilerde tam bir şantiye
içme suyu şebekesi bırakıyor kazmayı doğalgaz şebekesi başlıyor kazmayı
arada da tarihsel dokümanlarla karşılaştıklarında da kedi gibi pisliklerini kapatıyorlar
hadi kedi güvenliğinden kaynaklı yapsa da sen sahip çıkmayacak mısın o tarihsel değerlere?
*
ayasofya kilisesinden ganita’ya kadar olan sahil silsilesinde her nereye kazmayı vurursanız vurun 50cm. yerin altında eski kadim kentin belleği yatmakta
kimin umurunda?
*
onlar bu kenti öldürürken bizler de içinde öldük
radyoda dudak değmez söylüyor âşık şenlik
ne gam!
..