Aslında ulusçuluk insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanların kendi ırklarına göre  veya ortak güç oluşturmak için toplum oluşturmaları ile başlar ulusçuluk. Doğal olarak da uluslar oluştu dünya üzerinde. Türkler, İngilizler, Japonlar gibi.
Zaman zaman bilinçli olarak ulus kavramı unutturulmaya çalışılır. Toplum birliğini sağlamak için ırka dayalı ulus yapısı söylemden çıkarılır. Özellikle bu oluşum, imparatorluklarda sık görülür. Bunun en güzel örneğini kendi topraklarımızda yaşadık. “Osmanlı İmparatorluğu” adı , oluşturduğu dil ile ulus birliği arasında bir bağ yoktur ki. O koskoca İmparatorlukta Arap’ı Bulgar’ı , Yunan’ı Türk’ü birlikte yaşamış ve  aynı çıkarda birleşmişlerdi. Buna Roma İmparatorluğunu, İngiltere Krallığı’nı da örnek gösterebiliriz.

18. yüzyıl, özellikle Fransız İhtilâlı ile başlayan ulus ve ulusalcılık siyasal kavram, yeni bir çağın doğmasına neden oldu. Bizde ise ulusalcılık, edebiyatta başladı. Ulusal dille eserlerin yazılması ve Türkçenin ön plana çıkması kimliklerin belirlenmesine neden oldu. Ahmet Mithat, Namık Kemal, Mehmet Emin Yurdakul gibi yazar ve şairlerle başlayan gelişim, 1911 Ulusal Edebiyat’ın doğmasına neden oldu. Ömer Seyfettin, Ali Canip gibi yazarlar “Genç Kalemler Dergisi” ile kimliğimizi kanıtladılar.
Bu ulus, Kurtuluş Savaşı’na ulusal kimlikle girmiş ve başarılı olmuştur.  5 Hececiler diye adlandırdığımız şairler ve ulusal dili kullanan yazarlar, Bağımsızlık Savaşı’nda  yazılarıyla, şiirleriyle etkili olmuşlardır.

Bu kutsal kavram, zaman zaman siyasi alanda yozlaştırıldı. Küçük bir grubun tekeline sokulmak istenildi. Bundan siyasal çıkar beklentisi olanlar bu küçük kadroyu alkışladılar. Zamanla o küçük grup kendilerinden olmayanları dışladı.
Ben ulusalcılığı, “Kendi ulusunu, kendi öz yapısını bozmadan çağdaş uluslar üzerine çıkarmak ülküsüdür” diye tanımladım ömrüm boyunca. Her vatan seven, her kendi ırkını seven ama ulusal bütünlüğü koruyan, ulusal gelirden adil pay alınması için çaba gösteren, ulusal sınırlar içinde yaşayan her vatansever kendi ülkesinin ulusalıdır. O zaman bir solcu da bir sağcı da neden ulusalcı olmasın ki? Ulusal olmanın sağcısı solcusu olur mu Allah aşkına? Farklı dinden, mezhepten insanları ötekileştirmek ulusalcılığa en büyük kötülüktür bence.

Düşünebiliyor musunuz ulusalcılığı benimseyen Ermeni asıllı Agop Boyacıyan, Tıngır Efendi ulusal yazılar yazdılar yaşamlarında.

Türkçülüğün Esasları’nı yazan Ziya Gökalp, Diyarbakırlı yanı Kürt’tü.  Kurtuluş Savaşı yıllarında ulusal bağımsızlığa karşı olan mandacılara aynı yazar ve şair, “Türk Milliyetçileri:/Fikir geliştirdiler/Düşünce ürettiler/Birleştirici oldular/ Sorun çözdüler/Seviyeliydiler/Kurtuluş Savaşı yaptılar/Bezgin halkı yüreklendirdiler/ Emperyalizmle boğuştular” diyordu.

Mutlu azınlıkla işbirliği içinde olan, ülkenin çıkarlarını yabancı şirketlere, holdinglere peşkeş çeken insanları ve onların iktidarını ulusalcı kabul etmek ve zorlandıkları zaman arka çıkmak bence doğru değildir.
“Hava kurşun gibi ağır,
Ülke alev aldı yanıyor.
Bir yanda şehitler,
Öbür yanda küfre sarılma.
Türkiye’nin üzerinde kara bulutlar dolaşırken,  kimden korktular da meclis araştırmasına karşı çıktılar?

Bunun yanıtını gerçekten bulmakta zorluk çekiyorum.

Yoksa bu kan gölünden beslenerek iktidara gelmeyi mi planlayanlar var? Şehit kanı ile, şehit gömleği ile çıkar sağlayanlar mı var? Böyleyse bu insanlara ulusalcı demeye gerçekten aklım izin vermiyor.
Yoksa ben mi ulusalcı değilim?