Yaz boyu aralıklarla 1 aya yakın kaldığım Trabzon’da, özellikle gazeteci arkadaşların çoğunun, tek merkezden yönetiliyormuşçasına, şikeyi yok saydığına, şike konusu açıldığında ortamı terk ettiklerine tanık oldum.
Trabzon’da yaşayıp Oligarşi medyasına ve şike çetesine gebe arkadaşların Şike Omertasını bir yere kadar anlarız da, meslek hayatlarının nerdeyse % 80’nini oluşturan Trabzonspor üzerinden ekmek kavgası veren gazetecilerin suskunluğunu asla anlayamayız.
Dalga geçilen sizin haysiyetiniz, çalınan sizin sevinciniz, yoksa biz mi yanlış biliyor, size aslında içi boş anlamlar mı yüklüyoruz?
Şikeyi konuşup yazan birkaç arkadaş kaldı, onlara da baki selam edelim, hakları kalmasın üzerimizde..


TRABZON'UN ELİ KALEM TUTAN ERKEKLERİ!

Bir Kamberoğlu penceresinden babama gözyaşları içinde el sallayışımın üzerinden 30 yıla yakın zaman geçti. İstanbul’da üniversite okuyabilecek maddi ve sosyolojik alt yapıdan yoksundum ama okumaya, gazeteci olmaya da kararlıydım. Okuduk türlü zorluk içinde, ama hiç şikayet etmeden, bir işçi maaşıyla 7 çocuk büyütmeye çalışan hacı pedere, Trabzon’a hiçbir şey hissettirmeden. Eski Galata Köprüsü’nün altında yattığım geceler de oldu, aç yattıklarım da, ama hepsini tebessümün denizinde viya viya da olsa yüzdürmeyi başardık.
30 yılda içimden Trabzon ya da memleket geçmeyen tek bir günüm oldu mu bilmem. Sanmam. Bir yandan hayata tutunmaya çalışırken bir yandan da memleket için ne yapabilirimlerle hırpaladım kendimi.
İlk hayal kırıklığımı yaşamam daha mesleğin başında oldu. Trabzon’da neredeyse hayranı olduğum gazeteci ağabeylerden birinin amiral gemisinde ağırlanış biçimine gemi tayfası olarak şahit oldum, içimde bir dağ yıkıldı, nasıl olurdu…
Sonra anladım ki, oligarşinin başkenti İstanbul’da, dışarıdan gelen herkes marabaydı, sözleşmeli işçiydi, en fazla…
Yerel medya Dünya’nın diğer ülkelerinde olduğu gibi güçlü olmak zorundaydı, o trajik gerçeklikten payıma düşen bu olmuştu.
Yerel medyada çalışan  gazetecileri daha fazla önemsedim sonra..
Sonra yıllar geçti, nerdeyse 150 yıllık matbuat geleneği olan Trabzon’da, bu geçmişe değer katacak gelişimi umutsuzca bekledim durdum..
Bir noktaya savruldum sonra, dedim ki kendi kendime, bu şehre değer katacak olan erkekleri değil, 100 yıl öncesine kadar sosyal hayatta yerlerini alan kadınlar olabilir ancak.
Mesleki ve entelektüel olarak ne biriktirebildiysem ortaya koymak istedim, koydum, istedim ki sorgulayan, merak eden, araştıran eli, kalemli kadınları şehrin, daha fazla sorumluluk alsın.
Sonra bir şey daha anladım, belki son anladığım bu oldu mesleğe dair,
Hiç dengi dengine olmasa bunca uyum olurmuydu?

TARİH DERSLERLE DOLU

Kendi söküğünü dikemeyen terzi olduğumu bilmeyen pek çok kişi, Kürt sorunu, çözüm süreci ve PKK-KCK güdümlü iç savaş denemesinin ne anlama geldiğini ve sonunda neler olacağını merak edip benden akıl istiyor.
Benim dünyayı ve olayları yorumlarken tarihin diyalektiği penceresinden bakmak gibi bir alışkanlığım var. Tarih ders almasını bilenler için derslerle doludur ve duygudan arındığı için de 2x2 her koşulda aynı sonucu verir. Gevezelik faslını geç diyenleri duyar gibi oldum, geçelim.
Ortadoğu coğrafyası başta olmak üzere, (siz zengin petrol ve doğal kaynak ülkesi olarak anlayın,) dünyanın hemen her noktasındaki orta ve büyük ölçekteki çatışmaların sonu kime yarıyorsa, ki bu her zaman emperyalizmdir, değerlendirmeyi de onlar açısından yapmak zorunluluktur. Kişisel olarak Türkiye'nin de yoğunluklu olarak içinde olduğu çatışmaların sadece ve sadece emperyalist çıkarlara  hizmet ettiğine iman ederim.
Yanisi şu;
PKK emperyalizmin taşeronluğunu yapmaya devam ederse sadece şehit yakınlarının yüreklerinde değil, ayrılmaz iki halk olan Türk ve Kürtlerin arasına onulması uzun zaman alacak yaralar açacaktır. Ancak görünen o ki, Kandil'in etkisiz birer figüre dönüştürdüğü Öcalan ve HDP hakikat ve kardeşlik lehine tavır koyacak cesareti göstermekten uzaklar ve çare Leyla Zana örneği sivil inisiyatiflerin sahneye çıkması olarak görünüyor, şimdilik...


JUSTİN BİEBER'LA ERKAN ZENGİN!

Şike sürecinin Türkiye’ye öğrettiği şeylerden biri belki birincisi, adalet dediğimiz “şeyin” zavallı hali oldu şüphesiz.
16. Ağır Ceza Mahkemesi’nin hukuk tarihinde ders olarak okutulacak kıvamdaki yargılamaları ve başta sanıklar ve sanık avukatları olmak üzere tarafların gıkını çıkaramadığı duruşmalar ve karar sonrası Türkiye yeni bir sürece girdi.
Şike ve teşvikten hüküm yiyen 48 kişi içinden her biri, gücü ve etkisi ölçüsünce “biz aslında şike yapmadık şey yaptık, şey ya neydi o hani var ya” dans gösterilerine başladı.
İçlerinden en güçlüsü şüphesiz el pençe duran orgenerallerle şeref tribününde maç izlemeyi gelenek hale dönüştüren, adı silah tüccarlığı ve NATO ihaleleriyle sıkça duyulan baş şikeci Aziz Yıldırım’dı.
Şikeci olduğu, 2’si neredeyse tüm üyeleri kendileri tarafından atanmış TFF ve Kurullarınca; 3’ü de dünya futboluna yön veren UEFA CAS ve İFM tarafından tescillenmiş Aziz Yıldırım’ın, kişisel ilişkileri ve “birikimleri”nitopyekün harekete geçirerek,  cezasının kalan kısmını cezaevinde geçirmemek için adaleti Yüksek Kaldırım’a doğru püskürtmesini “tebessümle” karşıladık.
Tebessümden fazlası mimik kaybı sayılırdı, zira bunca çabaya karşın baş şikecinin elde edebildiği tek şey, 16. ACM’deki yargılamanın “usul” yönünden kimi eksiklikler taşıdığının tespiti ile dört duvar arasına dönüşünü erteletmek oldu. Şunu da söyleyelim, AY’nin yeniden cezaevine dönmesini de istemem. Spor suçlarında Tescilli Şikeci damgasından daha ağır bir ceza olamaz ve Aziz Yıldırım bu cezayı ömür boyu zaten çekecek.
Giriş uzun oldu..
İşte kabaca bu süreç yaşanırken Fenerbahçe Kurumsal Sitesi’nden üst üste açıklamalar geldi, hala da gelmeye devam ediyor.
Eli biraz kalem tutan, kitap sayfaları arasında az-çok göz izi bırakmış herkes için bu “resmi” açıklamalar, beleş eğlentiye dönüşmüştü. JustinBieber atarlı ergen dili ve jargonuyla gözlerimizin pasını silen resmi site açıklamalarının sonuncusu Erkan Zengin özelinde oldu

Atarlanmada, özetle Erkan Zengin’in kendi futbolcuları hakkındaki kıyaslaması eleştirilerek, “bizim mahalleden zor geçersin bir daha!” görüşü savunulmuş.
Birincisi Erkan Zengin’in M’biya/ Nani/ Van Persie kıyaslaması irrite edici, rijit bir kıyaslama değil. Ama yine de bu kıyasın medya üzerinden  yapılmasının hiç gereği yoktu. Zira, bana göre  de  Avrupa’nın bu outlet  yıldızlarına bunca paralar vermek büyük yanlıştı, ama sonuçta futbol bir şov ve FB’de bu şovun en afili adresi olmak istiyor.
Beklendiği gibi atarlı site hemen devreye girdi ve en az Erkan Zengin gereksizliği kadar bir lüzumsuzluğa imza koydu. Oku eğlen, eğlen, gül.. Ama bununla da kalmadı, her şeyiyle 80’li yılların Fenerbahçe’sine benzeyen Trabzonspor’dan da eğlenceli bir yanıt geldi. Allah sizi ıslah etsin…