Bir sorunu çözmek ona bakış açımızla yakından ilgilidir.
Bir düşünür, “Bir sorunla karşılaştığında; az gelişmiş ülke insanı sorunu ve çözümü hep dışarıda arar. Gelişmiş ülke insanı ise sorunu kendi içinde arar, ‘Bu sorunda benim payım ne ve ben çözümde ne yapmalıyım?’ diye düşünür” der.
Trabzon’umuzun Boztepe sırtlarında çift tüplü viyadükler üzerine duble epey uzun bir yol projesi gündemdeki yerini koruyor.
Sorun bizim sorunumuz, masa başında yapılan bir dayatma projeyle önümüze getirildi.
Boztepe’ye önce beton yığını bir otel yapıldı, sustuk.
Üstelik Boztepe futbol sahasında yapıldı.
Yapımcı firma doğudan Hayali sırtlarından tünele başladığında içte yapılan küçük çaplı patlatmalarda sarsıntıdan düşen kayalarla Arafilboyu sahasını müsabaka esnasında düşen taşlar nedeniyle kapattılar, sustuk.
Bir düşünün şehrin merkezinde tüm spor kulüplerinin soyunma odalarının ve futbol sahalarının birer birer yıkılmasıyla gençleri yeşil sahalardan internet kafelere yönlendirdik. Sağlıklı nesli eve bilgisayar başına hapsettiler, sustuk.
Evet merkezde 136 futbol takımı müsabaka yapmaya yer bulamadığından dolayı çok zor durumda.
ASKF dışında sorunu kimse sahiplenmedi, çözüm için gidilen tüm kapılar hala sessiz. Şimdi de Boztepe sırtlarındaki uçan yol viyadüklerine susuyoruz.
Sorunları susarak değil tartışarak çözmeliyiz.
Sorulacak soru, karşımızdakilerin bize nasıl sorun çıkardıkları değil, bizim o soruna nasıl müsait olup olmadığımızdır.
Bir kedi ‘neden sürekli miyavlıyor, neden tırmalıyor’ diye kızmanın bir anlamı yok. Önemli olan onun bu tavrına karşı sizin nasıl davrandığınız, ne tedbirler aldığınızdır.
Sürekli sorunun karşıda olduğunu söylemek, sorunu lanetlemek, sorunu çözmez.
Sorun sizin aklınızla ve atacağınız adımlarla çözülecektir.
Geçen hafta Boztepe sırtlarında inceleme yapan
Bakan; vatandaşlarımızın bir müddet sıkıntı çekeceğini beyan etmiş.
Vekillerimizden birisi de koca koca viyadükleri ve onların üzerindeki beton yolları sarmaşıklarla süsleyecekleri fikrini ortaya atmış.
Mühendisler Odası da herhangi sorun gözetmemiş ve olumlu da destek vermiş.
Şimdi Trabzon kamuoyunda, tünel girişinin yaklaşık 750 metre geriden ve daha batıdan projelendirmiş olsaydı belki Boztepe’nin küçük bir kısmı viyadüklerle engellenebilirdi deniliyor. Bakıldı, çizilen proje ‘doğrudur’ denildi ve sahada tünel girişinin önünde verilen pozla okeylendi.
“Hiç bir sorun yoktur, Trabzonlular rahat olsunlar bittiğinde çok güzel olacak” denilerek de sahadan ayrıldılar.
Ortada bir sorun var ve biz bu sorunun neresindeyiz?
Neler yapabilir, nasıl bu sorunu ortadan kaldırabiliriz demeliyiz.
Ama heyhat gelin görün susuyoruz.
Acaba biz bunları hak mı ediyoruz?
Gandi’nin bağımsızlık hareketiyle İngiliz sömürgesinden kurtulan Hindistan da Hintlilere geçer, devir teslim törenleri yapılır.
Bir valiliğin devir teslim töreninde Hintli vali konuşmasında İngilizlere ver yansın eder: “Siz İngilizler bizi sömürdünüz. Bize zulmettiniz. Bizleri birbirimize düşürdünüz. Bizi yoksullaştırdınız.”
İngiliz vali kürsüye çıkar. Hintli valiye döner, şöyle der: “Kusura bakmayın ama siz de buna çok müsaittiniz.”
Biz de kamuoyu olarak STK’lar olarak buna çok müsaidiz. Öyle ya hep susuyoruz.
Yıllar önce Amerika’da okuyan bir Japon öğrencinin hatırasını okumuştum. Aklımda kaldığı kadarı ile aktarmak paylaşmak istiyorum...
Amerika’da okuyan Japon öğrencinin okul ceketinden bir düğmesi kopar. Kopan ve kaybolan düğmenin yerine Japon öğrenci mağazaları dolaşarak Japon markalı bir düğme arar ama bulamaz.
Sonra evde tükettiği Japon markalı bir konserve kutusundan yararlanmak gelir aklına; ondan keserek bir düğme yapar ve ceketine diker.
Okula gittiğinde öğrenci arkadaşları çok eğreti ve farklı görünen düğmeyi görünce gülerler.
Japon öğrenci onlara şöyle der: “Siz buna gülebilirsiniz ama Japonya Japonya olmuşsa özünden ve doğallığından ödün vermeyip çabalayarak, kendi olarak ve bu duygular sayesinde Japonya olmuştur.”
Sorun da bizim payımız nedir diye sorarak, sorunun kaynağına inebiliyor muyuz? Sonra çözümde bana düşen hisse nedir diye düşünebiliyor muyuz?
Yoksa sosyal veya görsel medyadan hamaset nutukları atarak, dualar ederek, beddualar ederek sorunun çözüleceğini mi sanıyoruz?
Beton bir şehir, beton yollarla örüldüğünde özümüzden bizi biz yapan doğal yeşil Trabzon’umuzdan geriye ne kalır? Soruna parmak basması gerekenler de bize hayali önlemler ve komik çözümler üretiyorlarsa ne yapmalıyız.
Sorunun ve çözümün neresinde duruyoruz? Neresinde durduğumuzu bilmiyorsak nereye gideceğimizi de bilemeyiz.
Sorular doğru sorulmadıkça verilen hiç bir cevap işe yaramaz.
Başarılı bir hafta diliyorum.