Rahmetli İsmail Cem Tuzla Piyade Okulu'ndan yedek subay arkadaşımdı. Şımarık İstanbul gençleriyle çok barışık değildi. Ciddi araştırmaları ve ilmi çalışmaları vardı.
Bu nedenlerle daha çok saf Anadolu çocuklarıyla diyalog kurardı.
O yıllarda yedek subay okulu cağdaş bir akademi gibiydi.
Çoğu kez akşamları Cem ve Y.Büyükerşen'in anılarını dinlerdik. Büyük zevk alırdık bu işten...
Öğrenci alayında onlarca profesör vardı. Ama, Cem ve Büyükerşen bir başkaydı.
Dünyaca ünlü komedyenlerden Balarıları'nın programı yoksa mutlaka bu iki şöhretin sohbetlerinde olurduk.
Uzun süre lise müdürlüğü yaptığım için ilk günde bölük kıdemlisi seçilmiştim.
Bölük komutanımız da yedek subay bir teğmendi. Bölük kıdemlisi, bölük komutanından sonra gelen bir yetkiye sahipti.
Cem ve Büyükerşen Paris dönüşü aceleyle yedek subay olarak askere göderilmişler.
O yıllarda İsmail Cem'in elinde yeni yazılmakta olan koca bir eser (Türkiye'nin Geri Kalmışlığının Tarihçesi) vardı.
Haftada iki gün izin alan Cem bu meşhur kitabını tamamlamaya çalışırdı.
Komutanımız ve yedek subay Müdürümüz Kurmay Albay Bedri Buluç idi. Bir sabah içtimasında İsmail Cem benden tekrar ricada bulundu. "Ne olur Cihan, bir kez daha izin al bana. Bugün kitabı bitiririm" dedi.
Çekine çekine komutanımızın yanına gittim; komutanın o gün bir şeye sinirlenmiş olacağını nasıl tahmin edebilirdim "Cem'e bir gün daha izin verirseniz o meşhur eserini bitirir" dedim. Komutanın gerçekten çok sinirli bir hali vardı: "O Kitabın içine i......" dedi. Ama yine de izin verdi. On gün sonra rahmetli Cem'le kitabı komutana  sunmaya gittiğimizde, merakla sordu: "Bu süslü pakette ne var? Cevaben, paşam, dedim. Geçen hafta içine ettiğiniz kitap...Kızmadı, gülümsedi.
Cem'i alnında öptü.
Ah o güzel günler ah!
Şimdilerde o güzelim kuruluşlar içinde böyle muhabbetlere böyle dostluklara acaba zemin bırakıldı mı? Yoksa yıkılmaz bir kale gibi görünen ordumuzu içinden çökertmek  isteyenler mi o zeminlerde dedikodunun belini kırıyor..
Kimbilir..
O günlerden geriye anılar ve doyumsuz muhabbetlerin kulaklarımızda çınlayan terennümleri kaldı.
Arkadaşlarımızdan çoğunu toprağa verdik.
O yıllarda İsmail Cem'in üzerinde calıştığı bir stratejik Kürt raporu vardı. Başbakanlığa, Cumurbaşkanına sunulacaktı. Yıllar sonra Trabzon'da karşılaştığımızda kendisine sordum: "Arkadaşım, o meşhur rapor ne oldu acaba?
 
Verdiği yanıtın şifresini bugün çözer gibiyim. O rapor Molla Mustafa Barzani'nin masasında duruyor. Adamlar Türkler bizim için ne tedbirler alıyor diye her taşın altını kaldırıp baktığı bir dönemde bizler ilme de fikre de kör yuvarlanıp gidiyoruz işte..
Anlayacağınız aydınlarımızın birçoğu tehlikeyi önceden göremiyor. Ama görenler varmış onlara da devlet ergini elinde bulunduranlar itibar etmiyor.. İşte devlet adamlığı böyle bir şey...