Ne kadar zaman geçti...Ne çok zaman...
Ne zor, ne kederli yollar, ne uykusuz geceler, ne yalnız ağlayışlar, ne mazlum kalışlar...
Çocuktuk, büyüdük, evlendik, aile olduk. Göremedik müzemize giden şampiyonluk kupasını. Herkes yolumuza duvar ördü.
Evlatlarımız bizle sevdi Trabzonspor'u. Bizim duruşumuzu, yaşayışımızı, onun peşinden koşmamızı sevdi. Samimiyetimizi, masumiyetimizi, çıkarsız onu düşünmemizi sevdi, küçük bir parmak daha tuttu elimizden, kocaman bir yürek daha.
Varı yoğu Trabzonspor olan, dünyanın dört bir tarafından bordo- mavi renkleri düşünen ne çok gönül varmış. Meğerse ne kadar içten, ne kadar coşkulu sevmişler bizi. Her maç hepsinin ayrı ayrı farkına varıyoruz, varmaya da devam ediyoruz.
Küçük bir arma dersiniz... Halbuki formanızda, yakanızda, başınızda, eşofmanınızda, futbol topunuzda, bardağınızda, bayrağınızda duran; kaleminizde, bileğinizde, kağıdınızda bulunan; fotoğraflarınızı, dükkanlarınızı, odalarınızı, sokaklarınızı süsleyip, taraftarını mutlu eden, doyuran ender maviliktir, bordoya aşık olan.
O kadar anlamlı bir yol ki... Deplasmana giderken kaza yapıp hayatını kaybedenler; statta, televizyon başında heyecandan kalp krizi geçirenler; hastaneye yatıp, ameliyat olup narkozun etkisi bitince ilk onu sayıklayanlar, kötü hastalığa yakalanıp ondan başka morali yok sayanlar...
Nerden bilecekler, nasıl anlayacaklar bizleri? Anlamak istemezler, ısrarla görmezden gelirler. Bu kadar büyük bir kültürü içinde barındıran Trabzonspor duygusu, onlara çok uzak ama korku olarak bir o kadar da gerçekçi.
O yüzden, Bordo topraklara sadece "Bu sene o sene değil", "Bundan sonra her sene" yazacağından korkuyorlar !