İlk idarecisi Kazım Bey (Hızır bey) den İtibaren bir devletin ve milletin hayatında bu kadar etkili ve güven verici şehir dünya tarihinde az bulunur. Fetih’ten sonra isabetli bir karar ile Osmanlının bölgeye verdiği önemin bir göstergesi olarak Trabzon Şehzade sancağı yapıldı. II. Bayezitin oğlu Abdullah ve diğer oğlu Yavuz Sultan Selim Trabzon’umuzda valilik görevlerinde bulunmuştur. Valilikleri sırasında bölgenin imarına katkıda bulunan Şehzade Abdullah ve Şehzade Selim anneleri adına Trabzon’da ilk Osmanlı camiini inşa ettiler. Bölgenin Müslümanlaşmasına gösterilen ilginin özellikle Şii tehlikesine karşı duyarlı ve çeyrek asra yakın valilik görevinde bulunan Yavuz Sultan Selim Han diye meşhur olacak Şehzade Selim döneminde attığı ve buna bağlı olarak Trabzon’un doğu yöresinde bazı tedbirlerin alındığı unutulmamalıdır. Bunlar sadece askeri tedbirler değildir. Şii zulmünden kaçanların iskân edilerek korunması (Araklı Purnak Köyü bu uygulamanın hatırasıdır) gibi sosyal tedbirler de alımıştır. Göçüp gelenler ile bu gün yaşayanlar için söylenecek en güzel söz “iyi ki varsın Trabzon’um” ifadesidir.
ŞAH İSMAİL’İN HEDEFLERİ ÖNÜNDE YAVUZ TEDBİRLERİNİ TRABZON’DA HAZIRLAMIŞTI
Şah hiç rahat durmuyordu. Damarlarında atalarının “cihangirlik kanı depreşiyordu” Ama Yavuz da aynı kanı taşıyor; üstelik dünyayı iki padişaha çok görüyordu. Bu anlayış Şah İsmail’in kardeşi İbrahim’in Bayburt’ta Yavuz tarafından esir alınmasıyla kızışır ve Çaldıran Şavaşı ile Şah İsmail’in hayalleri sönüp gider. Yavuz’un valiliği sırasında Trabzon’da doğan ve çocukluğunu bu şehirde geçiren cihan hükümdarı Kanuni Sultan Süleyman’ın Trabzonluların hemşerisi olması bölgemiz insanının neden Türkiye’de bu kadar saygın olduğunun da aynı zamanda bir göstergesidir. Çocukluk yıllarını geçirdiği Trabzon’u unutmayan Cihan Hükümdarı Kanuni yaptırdığı bir düzenlemeyle, Anadolu eyaletini eski ve yeni diyerek ikiye ayırarak, Trabzon’u yeni Anadolu eyaletinin merkezi haline getirdi. Bu karar hissi olmaktan ziyade, Osmanlı-Safevi ilişkilerinin sonucu hamlelerden biri sayılmalıdır.
FETİHTEN SONRA TRABZON
HER ZAMAN ÖNDE OLMUŞTUR
Fetihten sonra nüfus iskânı ile yoğun bir Türkleştirme çalışmaları neticesinde Trabzon, İmparatorluğun kalesi gibi olmuş ve yöneticilere hep güven vermiştir. 17.ve 18 yüzyıllarda yapılan seferlere Trabzon’dan gönderilen askerlerin önemi tarihçilerce belirtilmektedir. 1806 Anapa Muharebesi’ndeki Trabzonlu neferlerin kahramanlıkları, Sakarya Savaşında, Atatürk’ün “Trabzonlu evlatlarım” dediği bölgemizin yiğitlerinden geri değildi.
İMPARATORLUK
YORGUN DÜŞÜNCE!
Dünyanın genel gidişine uygun olarak 19. ve 20 yüzyıllar imparatorlukların tavsiyesinin yapıldığı dönemlerdi. Üç kıtada adaletiyle hükümranlık kuran Osmanlı İmparatorluğu da bu gelişmelere fazla direnemedi. Dirayetli Osmanlı Hükümdarı II. Abdülhamit’in bütün gayretlerine rağmen; vatansever ancak tedbirsiz “İttihatçıların” maceraları sonunda imparatorluk son rolünü oynayarak kurtuluş çareleri arıyordu. Ancak bütün alınan çarelere, çalınan kapılara ve yapılan mücadelelere rağmen sonuç değişmeyecekti. Sarıkamış Harekâtı’nın başarısız olmasından sonra 1916 yılında Trabzon Ruslar tarafından işgal edildi. İşgalin bütün acımasızlığı Trabzon da yaşandı. Yıllarca içimizde merhametimize sığınarak huzur içinde yaşayan “Ermeni ve Rum” artıkları yerli halka her türlü zulmü reva gördüler. Düşman istilasından kaçan halk, batıya doğru giderek bu katliamlardan kurtulmaya çalışıyordu. Artık burada kalmak göçmekten daha zordu. Zorunlu göçler başladı. Zorlu muhacirlik yılları hasret ve acıyı beraberinde getirdi. Göç edenler gittikleri yerlerde aradıkları huzuru bulamadılar. Yaşlı, kadın ve çocukların canlarını ve ırzlarını kurtarmak için yapacakları başka şey de yoktu. Gençler gücü olanlar topraklarını savundular, direndiler. Düzensiz birliklerin gayretleri anlamlıydı. Ordu birliklerine zaman kazandırmışlardı. 1917’de Rusya’da Bolşevik İhtilalı olunca Rus Ordusu’nda büyük bir panik başladı. Geri çekilmek zorunda kalan Ruslarla 18 Aralık 1917’de Erzincan Antlaşması yapıldı. Bu antlaşmaya Ermeniler uymayıp Türkler aleyhinde katliamlara girişince Ordu Komutanı Vehip Paşa’ya ileri harekât emri verildi. 11 Şubat 1918’de genel hareket emrini alan ordumuz bir koldan Kafkasya üzerine ilerlerken diğer koldan Trabzonlu Albay Hamdi Bey (Pirselimoğlu) komutasındaki 37. Tümen; Giresun’dan 123. alay ile takviye edilerek Trabzon üzerine yola çıktı.
Bölgedeki çeteleri de temizleyerek ilerleyen birliklerimiz 15 Şubat 1918’de Vakfıkebir’i 18 Şubat 1918’de Akçaabat’ı geri aldı. Birkaç gün içinde çevreyi düşmanlardan temizleyen birliklerimiz 24 Şubat 1918 tarihinde Trabzon’a girdi. Trabzon’un ve Trabzonlunun iki yıla yaklaşan esaret ve muhacirlik çilesi böylelikle sona erdi. Düşmanın geri çekilmesiyle birlikte göç edenlerden sağ kalanlar yurtlarına geri döndüler. Dönüşte de mübarek vatan topraklarına baş koyarak yerleri öptüler. Vatanın ne kadar mukaddes bir varlık olduğunu, özgürlüğün değerinin hiçbir şeyle ölçülemeyeceğini bizzat tecrübe ederek anladılar.
Trabzon şehri dün olduğu gibi bugün de vatan ve milleti ile hürriyeti uğrunda Türkiye’nin hazır kıtasıdır.