Biz ne yaptık bu duruma düştük ya da ne yapmadık da bu duruma düştük?

Rockfeller’in Başkan Eisenho- wer’a yazdığı 1956 tarihli mektup ve daha başka belgelerle değerlendir- mekte ve Rockfeller’in bu mektu- bunda Türkiye’nin “Oltaya yakalanmış balık” olduğu bu ne- denle de yeme gereksinimi bulunma- dığı açıklamıştır. Kimdir bu oltayı yutturan? Ev sahibi olmak isteyen bir bezirgan mı, kılkuyruk bir kiracı mı, sıradan bir konuk mu, sırtımızdan ge- çinmeye kalkışan bir sığıntı mı? Yar- dım dış yardım diye bize bostan bekçiliği yaptırmaya kalkışan açıkgöz bir toprak ağası da olabilir. Hem bostanımızdan, hem bekçiliği- mizden yararlanmaya kalkışan bir ağaların ağası da olabilir.

Emperyalizm saldırılarla değil, dostluk türküleriyle içimize giriyorlar, yardım anlaşmalarıyla her köşemizi tutuyorlar. Oyun böyle açıktan açığa oynanıp dururken, az gelişmiş ülkele- rin siyasal iktidarları da kendi başarı- larıyla durmadan övüneceklerdir.

Onların istekleri de az gelişmiş memleketleri özendirmek, destekler, ödenekler, “bir verip yirmi almalı- sınız” çekişmeleri, bağışlar, az faizli dış yardımlar derken, giydirilmiş canlı savaş araçları, çekiç güçlerin konuş- landırma eylemleri, üslerden yarar- lanma biçimleri.

Demek, Orhan Veli’nin dediği gibi rakı şişesinde değil de, bir de “oltada balık” olmak var, bu uçsuz bucaksız sömürü düzeninde. Oltaya yaka- lanmış balığın yeme gereksinimi yoktur! Öyle ya, zokayı yutan balık yemi neylesin.

Bizler bu oyunlar görüp bağımsız- lık bilincini bu milletin öğrenmesi gerek. Devletimizin temelindeki ilk harç budur.