Binlerce öğrenci ve öğretmen yeni bir eğitim- öğretim yılına başlamanın heyecanını yaşıyorlar bu günlerde. Öğrenciler, öğretmenlerini, öğretmenler ise öğrencilerini ve sınıflarını özlemişlerdir.
Yeni bilgiler, yeni heyecanlarla donatılmış olarak sınıfa gireceklerdir öğretmenler. Çünkü öğretmen örnek insandır. Oturması, kalkması, konuşması ve giysisi ile örnek olmak zorundadır. Alan bilgisi tam olmalıdır, diksiyonu düzgün ve anlatımı yerinde olmalıdır. Bunun yanında öğrencisine plan dahilinde ders anlatır öğretmen. Ne bir fazla ne de bir eksik bilgi verir. Yaşına sınıfına göre öğrencinin alacağı kadar bilgiyi sunar ona. Onun için öğretmenler de öğrenciler kadar heyecanlıdır bu günlerde.
Her şey güzel de Milli Eğitim Bakanlığı, heyecanla yüklü öğretmen ve öğrenciye yetişebiliyor mu? Bana göre öğretmen ve öğrenciler daha çok ilerde koşuyor. Düşünebiliyor musunuz şu anda okul müdürleri yok gibi. Çeşitli nedenlerle görevden alınan müdürlerin yerine atamalar yapılamadı bir türlü. Gecikmesinin nedeni yeterli, yetenekli müdür atamak da zorlanılıyorsalar buna diyeceğimiz yok. Ancak Milli Eğitimi “Siyasi Eğitim” biçimine getirmek için “Benim Adamım” diye müdürler seçiliyorsa işte bu ülke adına çok fena.
Ben 41 yıl, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı devlet ve özel kurumlarında yöneticilik ve öğretmenlik yaptım. Deneyimime göre diyorum ki müdür, lider olma özelliğine sahip olmalıdır. İdari bilgisinden çok kişilik önemlidir. “Benden olsun da nasıl olursa olsun” mantığı ülkemizi gerilere götürür gibi geliyor.
Şu anda ülkemiz “Tam bir eğitim saçmalığı yaşıyor.” Özel okullara destek amacıyla devlet okullarının itibarını düşürmek peşindeler. Eskiden de dersanaler okulların üzerinde gösterilmiyor muydu? Şimdi de devlet kendi bindiği dalı kesiyor. Bildiğimiz kadarıyla 250 bin öğrenciye yılda 3.500 TL para verilecekmiş. Güzel de bu 250 bin öğrenciyi nasıl belirleyeceksiniz? Sonra, sana ne kardeşim. Sorumluluğunu üstlendiğin milyonlarca çocuğun okuduğu devlet okullarını o para ile çağdaş biçime getirseniz daha iyi olmaz mi?
Eski Başbakan, milletin yatak odasına kadar girip her aileden üç çocuk istemiyor muydu? Hoş da bu çocukların bakımı, okulu, geleceği ne olacak? Çalışan anne baba çocuklarını nasıl büyütecekler? Aslında her kurum ve kuruluş kendi bünyesinde çalışanların çocuklarına bakım için kreş açması gerekir. Devlet okullarında açılan kreşler galiba yarım gün. Gerekçesi yok. Bence var. Açılan özel kreşlere öğrenci kaydırmak. Kısaca devlet, kendi memurunu özel teşebbüse soydurmak istiyor. Düşünebiliyor musunuz bir memura aylık 1500 TL maaş vereceksin; ama kreş ücretini de aynı veya daha pahalı tutacaksın. Peki bu memur, geçimini nasıl sağlayacak ve geri kalan çocuklarının gereksinimlerini nasıl karşılayacak?
Bence öncelikle devlet okullarını düzeltelim, sonra özellere sıra gelsin. Bugün devlet okullarında hizmetli yok. Öğretmen eksik. Isınma, barınma, güvenlikle boğuşup duruyor devlet okulları.
Eksikler ise velilerin, hayırseverlerin sırtından sağlanılıyor. Sen kendi okullarına kırtasiyeye yetecek kadar para vereceksin ama özel okullara kesenin ağzını açacaksın ve adına da “Milli Eğitim” diyeceksin. Oh ne ala!
Aslında ilköğretim yasa gereği hatta Anayasa gereği mecburidir ve devlet tarafından okutulur. Irk, dil, din, zengin-yoksul ayırımı yapılmaksızın her öğrenciye eşit davranılır. Devletin görevi bu çocuklarımızı geleceğe hazırlamaktır. Özel okullar ise kurucusunun kimliğine göre kültürel değerleri öne alır.
Sekiz yıllık eğitim tam yerine otururken tepki olarak 4+4+4 diye bir değişime gidildi ve altından çıkılamadı. Eğitim bence uzmanlık işidir. Eğitimden anlayan kadro işidir. Araştırma, okuma işidir de. Öyle akşamdan yatıp sabahtan siyasi kararla oluşturulacak biçim değildir.
Bilmem yanılıyor muyum?