Ülkenin aydınları ve taraf oldukları düzen üzerine bir yazı kaleme almayı çoktandır düşünüyordum, kısmet bu haftayaymış değerli okurlar.

Atilla İlhan’ın çok güzel bir sözü vardır. Yani tam olarak onun sözü müdür bilmem. Lakin ona atıfta bulunarak uzun yıllardır duyarım, okurum. O söz ile başlamak isterim; “Bu ülkenin sorunu aydın ve okumuş sorunudur…” İnanın çok doğru bir söz.

Cemil Meriç’in de buna yakın bir sözü vardır. Döneminde sağ ve sol çatışmaları sırasında sarf ettiği ileri sürülür. Söz tam olarak nasıldır diye “Google” arama motoruna sorup sizlere doğrusunu kopyala yapıştır yapmak isterdim ama o vakit bu yazıyı bir motor kaleme almış olurdu diye düşünerek üniversite yıllarımda okuduğum kadarı ile aklımda kalan ile sizlere yazmak isterim.

Kelime harfi harfine böyle olmasa da şöyledir, “Sağ ve sol diye kavga eden gençleri ayırmak ile hükümlü aydınlar, yazarlar, entelektüeller ne yazık ki bir düşüncenin tarafı olmuşlardır.”

Ne kadar acı değil mi dostlar?

Ülkenizde bir çıkmaz var ve insanlar birbirlerini boğazlar duruma gelmiş durumdalar. Bu durumu çözmesi gereken bir yığın sözde aydın var fakat ne hazindir ki, bunlar bir tarafa kendilerini yaslamışlar ve o yasladıkları yerlerden nemalanmak üzere bir adet lokma için yaranma, yandaş, aklınıza ne gelirse onu düşünün şahıslarının çıkarcı duruma düşürmüşler!

1980 öncesinde ülkemizdeki aydınların sorunları.

Gelelim 1980’den son 2010’a kadar geçen zamana.

Yine değişen bir şey yok. İnsanların giysilerine, dini ritüellerine, düşüncelerine kafayı takmış siyasi partiler ve bu mesellerin karşısında olması gereken aydınlar yine oltaya takılmış küçük bir yeme atlar gibi hareketler. Bu yazıyı yazarken dinlediğim ve ilhan aldığım Ahmet Kaya’nın başına gelenleri araştırırsanız ne demek istediğimi anlarsınız.

Kısacası bu ülkenin hep bir aydın, sanatçı ve yazar sorunu olmuştur. Yıl 2022’ye geldik ve bu sorun devam ediyor. Üstelik çok saçma bir platformda devam ediyor bu yandaş taraflık ve çıkar ilişkisi içerisinde karnım doysun, sanatım iş yapsın, yazılarım okunsun hali.

Kısacası herkes çoğunluktan yana. Hak ve haklıdan yana değil. Kısacası güçten yana.

***

Endüstriyel futbol günümüzün belası. 80’li yıllarda sağ–sol, daha ilerisinde etnik kavgalar, biraz daha ilerisinde dini kavgalar olduğu gibi bu çağın da kavgası endüstriyel futbol.

Her yıl olduğu gibi bu yıl da TFF’nin organize etmiş olduğu bir lig yaşandı ve bu yılın lig birincisi Trabzonspor oldu.

Gel gör ki; endüstriyel futbola 40 yıldır itiraz etmeyenler bu düzeni deviren ve paramparça edene itiraz ediyor. Sorsan ezilenlerin sesidirler.  

Birkaç hafta tuttum kendi mi!

Etrafı izledim öyle isimler saçma saçma sözler söylediler ki, “Ne diyor bunlar demek zorunda kaldım.”

Düşünün ülkenin aydını Bedri Baykam, dünyanın tanıdığı piyanist Fazıl Say öyle mide bulandırıcı yorumlar yaptılar ki, aman Allah’ım dedim. Bir de şu tip var Uğur Dündar. Gerçi kendisini “Yalı Çetesi” kitabını yazdığım dönemden iyi tanırım. Bir de Levent Üzümcü.

Ya niceleri…

Düşünsenize koskoca Fenerbahçe kulübünün medet umduğu kişi tinerci bir adam. Onunla gurur duyuyorlar. Bayrak kesmiş köprüde. (Lan siz nasıl adamlarsınız.) Ulusal kanallar röportaj yapıyorlar. Yukarıda saydığım isimlerden bir tane sağ duyulu bir söz yok. Karadeniz diliyle riv–riv yapıyorlar.

Çünkü çoğunluktan yanalar.

Yazı bundan sonra; Bedir Baykam, Fazıl Say, yandaş Uğur Dündar ve Levent Üzümcü’ye.

Siz gerçek misiniz?

Oligark bir iş insanın arkasında hangi emperyalist düzene kafa tutuyorsunuz. İnanmış olduğunuz düzen bu mu? Çıkın açık konuşun siz güçten yanasınız. Yarın doğacak düzenin askeri sizsiniz.

Sistemin, endüstriyel futbol sömürüsü arkasında duran bir avuç zavallısınız. Bedri Baykan, işbirlikçi Uğur, piyanist Fazıl, oligark Ali, divan toplantısında yapmış olduğu konuşmasında sürekli kimi övdü?

Ne oldu?

Tele 1 mi izlenmez, Cumhuriyet mi okunmaz, Piyano mu dinlenmez. Konuşsanıza. Çıkın “zır – zır” etsenize.

Kafka’nın meşhur “Dönüşüm” kitabındaki, hamam böceği sizsiniz işte. Sizin oligark başkanınız, hükümete mehdiyeler dizdi Uğur oradaydı. Neden kalkıp gitmedi, Divan Başkanı oydu. Sizin divan demirden olan, dolarla ücreti verilen, müşterilerin uğradığı bir yer miydi?

Türkiye’de; Post Modern tiplerden bir cacık olmaz. Bunlar dijital dünyanın dili ile yazılım güncellenmesi yapıldığında beyinlerine ne programlanmış ise onu zırvalarlar. Dün sol bakıyorlardı, bugün Liboş. Onlar için bir önemi yok. Maksat, “Duj parasını ver.”

***

Dünyaya eskiden bir söz; “Haçan Demir dökende ateş yiyesim gelir. Gök Sofraya çökende doruklardan sesim gelir.”

***


Biz öylesine bir takım tutarak, sıradan bir lig birinciliğine sevinmedik. Muhammet Ali’nin yumruklarında, CHE’nin direnişinde, Filistin’in kavgasında yendiği düzene karşı gelerek alt ettiğimiz emperyalist düzenin nefesini kestiğimiz için sevindik.

Yukarıda ismi geçenler yendiğimiz düzenin çok küçük nefesleriydiler. 

(Bu yazıda ismi geçenler kendilerini çok mühim yerlere koymasınlar, Kafka’nın Dönüşüm kitabındaki böcek kadar büyük değiller.)