Sen af (veya kolaylık) yolunu benimse, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir." (Araf Suresi, 199) buyuran Rabbimiz:"... affetsinler, aldırış etmesinler. Allah'ın sizi bağışlamasını sevmez misiniz? Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir" (Nur Suresi, 22) ayetiyle kullarına merhametli ve hoşgörülü olmayı emretmiştir. Hz. Âişe' nin 'Onun ahlâkı Kur'an' dı' (Bidaye, VI/35) sözüyle anlattığı Rahmet Peygamberi Efendimiz, insanların en affedicisiydi. O, kendisine yıllarca işkence eden Mekke müşriklerini affetmiş, en yakınlarını katleden insanları dahi büyük bir gönül genişliğiyle bağışlamıştır. Allah Resulü, İslam'a davete başlayınca, süt kardeşi Ebu Süfyan bin Haris, Peygamberimizi ve müslümanları hicveden şiirler söyledi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz (sav), görüldüğü yerde öldürülmesini emrettiler. İslamın güzelliğinin herkesçe kabul görmeye başladığı bir dönemde Ebu Süfyan, rahmete karşı direndiğini fark ederek İslam'a sevgi duymaya başladı. Efendimizle görüşmek için yola çıktı. Peygamberimize ağır sözler söyleyen halasının oğlu Abdullah bin Ebi Ümeyye de yanındaydı. Halasının oğlu olmasına rağmen Mekke müşriklerinin yanında yer alan Abdullah, Peygamberimize, "Vallahi ben, sana bakıp dururken, sen, göğe bir merdiven kurup göğe çıkmadıkça ve oradan, yanında senin dediğin gibi Peygamber olduğuna tanıklık edecek dört melek getirmedikçe, sana hiçbir zaman inanmam! Yemin ederim ki, sen, bunu yapmış olsan bile, yine seni tasdik edeceğimi sanmıyorum!" demişti. Bu sözler Allah Resulünü derinden yaralamıştı. Ancak yıllarca Allah' a davet vazifesinde sebat eden Efendimize, Abdullah ve Ebu Süfyan şimdi pişman bir halde gelmişti. Yanına yaklaştıklarında Efendimiz onlara yüzünü çevirdi: "Bana onların ikisi de gerekmez. Amcamın oğlu, benim haysiyet ve şerefimi, dili ile lekelemek istedi! Halamın oğlu ve akrabam olan kişi ise, Mekke'de bana söylememesi gereken sözleri söylemiştir." Sonra Hz. Ali, Ebu Süfyan bin Hâris'e, "Yusuf Aleyhisselamın kardeşlerinin, Yusuf Aleyhisselama söylediği şu sözü söyle: "Allah'a yemin ederiz ki, Allah u Teâlâ, seni, gerçekten bize üstün kılmıştır! Biz, doğrusu, sana karşı yaptıklarımızda suçlu idik, dediler." (Yusuf 91) Bundan daha güzel bir söz bulunamaz." dedi. Ebu Süfyan bin Hâris böyle yapınca, Peygamberimiz, "Size, bugün hiçbir başa kakma ve ayıplama yoktur! Allah'u Teâlâ, sizi bağışlasın. O, merhametlilerin en merhametlisidir." (Yusuf 92) mealindeki ayet-i kerimeyi okudu ve onları bağışladı.


MAHŞERE KALKANLAR ELLERİNİ BAĞLAYACAKLAR


Hanbeli Mezhebinin kurucusu İmam Ahmed Bin Hanbel, namazda kıyamda neden sağ elin sol elin üzerine koyulduğunu soranlara, "Yüce Allah'ın huzuruna çıkıyorsun. İki elini üst üste getirip bağlıyorsun. Boyun eğmenin, Rabb'in emrinde amade oluşun, onun emrini dinlemenin, O'na kulluğun en güzel göstergesi bu hâldir. O'nun huzurunda el-pençe duruyorsun. Namazda ayaktaki duruşta ellerin bu şekilde bağlanmasının sebebi budur. Şerefli Rabb'in huzurunda boyun eğmiş bir kulun göstergesidir bu" cevabını veriyor. Bundan ötürü, Bişr el Hafi şöyle der: "Ben tam 40 yıldır namazda ellerimi ellerimin üzerine koyabilmeyi arzu ediyorum ama kalbimin bunu hak edecek kadar huşu içinde olmadığını bildiğim için namazda bunu yapamıyor, elimi elimin üzerine koyamıyorum." Dikkat çekici bir diğer bilgi ise şudur: Mahşerde insanlar ellerini ellerinin üzerine koyarak (namazda ayakta durdukları gibi) mahşer alemine geleceklerdir. Yüce Rabb'in emrine amade olduklarını ilan etmek için. (Mirvezi, Ta'zimu Kadri's Salat, 332) Zünnun Mısrî der ki: "Allah'ın gerçek kullarını görseydin, onlardan birinin namaza kalktığı zaman, kıbleye yöneldiğinde ve Kur'an okumaya başladığında bu duruşun mahşer duruşu olduğunu düşündüklerini anlardın. Sanki kalpleri yerinden çıkacak, sanki akılları başlarından gidecekti." İşte bunlar mahşere kalkarken elbette sağ elleri sol ellerini kavrayıp kalkacak. Diğerleri ise sol elleri sağ ellerini kavrayıp kalkacak. Ne yazık ki öyle olacak.


HZ. ENES İBN-İ MâLİK'İN DUâSI


Allah'ım, hamd sana mahsustur. Senden başka hamd olmaya lâyık yoktur. Sen istemeden veren, bol bol ihsan edensin. Ey yerleri ve gökleri meydana getiren, ey celâl ve ikram sahibi olan, ey ebedî hay ve kayyûm olan Allah!, Muhammed (s.a.v.)'in ve O'nun âli ve ashabına rahmet eyle. Rahmetinle beraber, arzularımı kabul et; ey merhametlilerin en merhametlisi, koruyucuların en koruyucusu!