İngiliz yazarı Bernard Shaw diyor ki,”Hiçbir toplum inançsız yaşayamaz.” Güzel söylemiş yazar . Onlarca yüzyıl ötelerden seslenmiş toplumlara, insanlara o uzun soluklu filozof. Ama onun dediği inanç, kışının yüreğini verdiğidir.. Çünkü yazar, inançlı insanı, yüreği ile inanıp, diliyle söyleyen ve davranışlarıyla uygulayan kişileri anlatmak istemiştir.
Arkamızda kalan yüzyıl bilim yüz yılı oldu . Bilim çağı insanımızın inançlarını zayıflattı mı ne? Kapitalizm, beraberinde maddeyi ön plana çıkardı. Varsa da yoksa da mal-mülk ve para. Bu yaklaşım bencil ve acımasız toplumun oluşmasına neden oldu. “Sömürü gerçeği” insanımızı mutsuz kıldı.
Din, insan ruhunu besleyen yüce duygudur. İnsanı dünyada mutlu etmekten başka ereği olmayan yaklaşımdır. Ancak bu güzel inancımızı kendi çıkarlarımıza kullanmadığımız sürece.
Uzayın derinliklerinden bir turuncu portakal görünümü ile yüreğimizi hoplatan dünyamız var ya , işte o yuvarlak üzerindeyiz. Hiçbir dayanağı olmayan, uçsuz bucaksız yuvarlak üzerinde yaşarız gün be gün. Biz kime sarılabiliriz bu boşlukta? Elbette ki yeri göğü, canlıyı cansızı Yaratan’a.
Bugün ülkemizde, inanç sömürüsü alabildiğince sürüp gitmektedir. Dinci kesim insanımızın güzel duygularını sömürmektedir. Vatan ulus kavramını işleyenler de aynı duygularımıza ateş etmektedirler. Çünkü biliyorlar ki toplumlar idealleri ve inançlarıyla yaşarlar.
İnançlarımıza saygımız sonsuz. Ama onu çıkar çevrelerinin çıkar aracı olarak kullanmalarına izin verilmemelidir. Okul , hastane, bakımevi, fabrika, konut gibi insanın temel ihtiyaçlarını karşılayacak yatırımlar yapmak öne çıkarılmalıdır. İnanç, korku aracı değil sevgi aracı olduğu bilinmelidir. Bugünün iktidarı inançlarımızla oynamakta ve onları katı kurallara bağlamaya çalışmakta ve ondan yarar beklemektedir. Özellikle din ticareti yapılmakta oy alınmakta ve iktidar olunmaktadır. Halbuki İspanyol bilgini Unamuno,,” İçinde kuşku olmayan bir inanç , ölü bir inançtır,”diyor. Doğru da diyor Unamuno. Çünkü gerçek dindarlarla bilge Müslümanlarda katılık yoktur.
Dünya, bir değişim, bir akışım içindedir. Bugünün yaşama biçimi dün yoktu; yarın da olmayabilir. Bütün sorun kişinin kendi İnancını sermaye karşısında sapasağlam tutabilmesidir.
Son söz şunu diyebilirim, Türkiye’nin iki düşmanı var: Birincisi gerçek din adamı olmayanların yüzyıllardır ülkemizde at koşturmaları, İkincisi de üretmeden tüketmek, çalışmadan kazanmak, alın teri dökmeden kısa zamanda mal-mülk sahibi olmaktır. Bu iki yaklaşım, bencil, saygısız, varsam yoksam ben diyen bir dünya görüşünü yarattı.
Bu savaşın kazanılması , inançlarımızı çıkarcılıktan, çıkarı da inançlarımızdan kurtarmakla mümkündür.
Bilmem yanlış mı düşünüyorum?