Medenileştikçe vicdanileşmesi, insanileşmesi gereken dünyanın sakinleri tam aksine bencilleşerek, kurban edilmiş çocukları bile ayırt edebiliyorlar. Mağdur ve mazlum olan çocuk eğer Müslüman aileye mensup bir çocuksa olaya dudak bükerek bakarlar. Tepkileri ya hiç olmaz veya olsa da son derece cılız olur.

Biz Müslümanlar bu noktada medeni dünyanın çok ama çok ötesindeyiz. Zira bizler mazlum, masum, günahsız ve mağdura el uzatırken, onun hukukunu korurken diline, dinine, rengine, ırkına, fakirliğine, zenginliğine, acziyetine hiç bakmayız.

Bir sefer dönüşüdür. Hz.Peygamber (sav) yerde ölmüş bir çocuk ve kadın görür. Yüzü süzülür.

Son derece tepkilidir. Hz. Ebu Bekir'e konuyu sorar. O da olayı soruşturur ve öldürülmüş çocuğun putperest bir aileye mensup olduğunu ve annesi tarafından oraya getirilmiş olduğunu, savaşın kargaşasında ise ayaklar altında kalarak öldüğünü tespit eder. O arada bazı sahabeler de Peygamberimiz'in (s.a.v.) dinmeyen öfkesini dindirmek için şöyle derler: "Efendim" netice itibariyle bu çocuk bir müşrikin çocuğuydu. Bu kadar üzülmenize gerek yoktur.

Allah'ın Resulü şöyle cevap verir: "Siz kendinizi unuttunuz herhalde. Düne kadar sizler de birer müşrik evladı değil miydiniz?"
Acaba dünya, bombalarla parçalanan bir Müslüman çocuğuna bu kadar duyarlı olabiliyor mu? Hiç sanmıyorum!.

MELEKLER CEVAP VERİR

Sevgili Peygamberimiz (sav) yakın dostu Hz. Ebubekir (ra) ile oturuyorlar.
Medine'nin sıcak bir günü. Biraz sonra içeriye bir adam girer.
Etrafına baktıktan sonra Hz.Ebubekir'in (ra) yanına oturur. Ve hemen çirkin sözlerle Hz.Ebubekir'e saldırmaya başlar.Hakaret eder, küçümsemeye çalışır, tacizde bulunur. Hz. Ebubekir (ra) sabırla dinler. Olaya şahit olan Hz. Peygamber (sav) bu saygısız insanın haddi aşan çirkin sözlerinden rahatsız olsa da bir an için susar. Bu anlamaz adamın çirkin sözlerinden hayli rahatsız olmaya başlayan Hz. Ebubekir (ra) dayanamaz ve cevap vermeye başlar.

Hz. Ebubekir (ra) sınırı aşmadan, bu terbiye sınırını aşanın terbiyesini vermeye çabalamaktadır aslında. Hz. Peygamber'in (s.a.v.) huzurunda olduğunun farkında olan Hz. Ebubekir (ra) daha fazla susarsa Hz. Peygamber'in (s.a.v.) rahatsız olacağını varsayar. Hz. Ebubekir'in (ra) cevap vermesi üzerine Peygamberimiz (sav) ayağa kalkar ve orayı terk eder.
Hz. Peygamber'in (s.a.v.) uzaklaştığını gören Hz. Ebubekir (ra) telaşlanır ve Peygamberimizin (sav) arkasından koşar. Diğer yandan da heyecan ve korku içinde söylenmeye başlar: "Ey Allah'ın elçisi. Sizi rahatsız edecek bir şey mi yaptım.

Yanlış bir şey yaptıysam Allah'tan af dilerim."

Hz. Peygamber (sav) döner ve çok sevdiği dostuna şöyle buyurur: "Ebubekir! Adam sana hakaret edip sataşmaya başladığında sen sustun. O esnada Yüce Allah'ın görevlendirdiği bir melek senin adına o adama cevap veriyor, sana da dua ediyordu. Sen sustukça melek seni savunuyor adama karşılık veriyordu. Ne zaman ki, sen de cevap vermeye başladın işte o anda o melek orayı terk etti ve şeytan oraya girdi. Ben şeytanın bulunduğu ortamda durmam.
Benim orayı terk etmemin sebebi budur işte."