İki kulübümüzün isteğini olumlu bulan TFF Başkanı Sayın İbrahim Hacıosmanoğlu ve yönetim kurulunun aldığı kararla Galatasaray-Fenerbahçe derbisini yabancı hakemin yönetmesiyle uzun zamandır futbol gündemimizden çıkan yabancı hakem tekrar gündemimize girdi. Ülkemizde yabancı hakem yolculuğu nasıl olmuş, neden bu yola ihtiyaç duyulmuş, yaşanan yabancı hakem serüvenine kısaca göz atalım. Futbol tarihimizde, ülkemizde maç yöneten ilk yabancı hakem, 1907 yılında İstanbul Ligi'nin kurucularından olan James La Fontaine olmuş. Yurt dışından gelerek maç yöneten ilk hakem ise 10 Kasım 1933 tarihinde İzmirspor ile Fenerbahçe arasında oynanan karşılaşmada düdük çalan Avusturyalı hakem Meitz olmuş. 1970’e kadar oynanan derbilerde yabancı hakemler düdük çalmaya devam etmiş. Son yabancı hakemin düdük çaldığı 26 Nisan 1970 yılında Fenerbahçe-Galatasaray arasında oynanan maçı yöneten hakem Avusturyalı Alois Kesler’le yabancı hakem serüveni sona ermiş. Yabancı hakem furyası 1959-1970 yılları arasında yoğunlaşmış ve toplamda 335 maç yabancı hakemler tarafından yönetilmiş.

Yabancı hakemlerden bahsederken bizim hakemlerimizin de ilklerine göz atalım. 1924 yılında Sovyetler Birliği ile Türk Millî Takımı karşılaşmasında düdük çalan Hamdi Emin Çap, ülkemizle yabancı ülke arasında oynanan maçı yöneten ilk hakemimiz oldu. 4 Mayıs 1947'de hakemimiz Şazi Tezcan, Beyrut Belediye Stadyumu'nda Lübnan ile Suriye arasında oynanan uluslararası bir maçı yöneterek, iki uluslararası takım arasındaki bir maçı yöneten ilk Türk hakemi unvanını aldı.

24 Şubat 2025 tarihinde oynanan Galatasaray-Fenerbahçe derbisini Sloven hakem Slavko Vincic'in yönettiği maçla, 55 yıl aradan sonra Türkiye'de bir maçta yeniden yabancı hakem görev almış oldu. Yabancı hakemlerin görevlendirilmesinin başlıca sebepleri arasında, tarafsızlığı sağlamak ve olası hakem hatalarını en aza indirerek maçın âdil bir şekilde yönetilmesini temin etmek bulunmaktadır. Özellikle yüksek tansiyonlu derbi maçlarında veya kritik öneme sahip karşılaşmalarda, yerel hakemler üzerindeki baskıyı azaltmak ve objektif bir yönetim sağlamak amacıyla yabancı hakemlere başvurulduğunu görüyoruz. Bunun kibarca Türkçesi, bizler Türk hakemlerine güvenmiyoruzdur. Bunu söyleyenler de bizim insanlarımız.

Peki, güven nedir? Güven, insanların hem bireysel hem de toplumsal yaşamda sürdürülebilir ilişkiler kurabilmesinin esasıdır. Bu duygu, kişinin birine ya da bir şeye inanması, zarar görmeyeceğine dair bir hisse sahip olmasını gerektirir. Güven; tutarlılık, dürüstlük ve sadakat gibi unsurlarla desteklenen bir olgudur. Güven duygusunun olmazsa olmazı adalettir, çünkü adalet, hakların korunmasını, eşitliğin sağlanmasını ve haksızlıkların önlenmesini garanti altına alır. Adaletin olduğu yerde, insanlar kuralların âdil bir şekilde uygulandığını bilir ve başkalarına ve kurumlara güven duymaları kolaylaşır. Adaletin olmadığı bir ortamda güvensizlik artar, bu durum sosyal ilişkilerde şüpheciliği tetikleyebilir, örnek olarak sosyal medyada yazılanları gösterebiliriz.

Bugünlerde yaşananlar tam da bu duruma işaret ediyor. Adaletsizlik duygusu ve önyargı, futbol kamuoyumuzun büyük bir bölümünü esir almış durumda. Herkes adalet istiyor fakat adalet isteyenlerin bir bölümünün ellerinde nalıncı keserleri, adalet çınarını kendi arzuladıkları biçimde şekillenmesini istemelerinden dolayı hep kendilerine yontuyorlar ki adalet terazisinin kefesi kendilerine ağır bassın. Önyargı konusunda da Albert Einstein şöyle diyor: “Önyargıları parçalamak, atomu parçalamaktan daha zordur.”

DEVAMI YARIN (2)