12 Eylül öncesinin hızlı demokratlarından M.Y. Fransa’da yaşayan Türk sevdalısı bir iş adamıdır. Kırk yılı aşkın Fransa’da yaşıyor olmasına karşın bizi biz yapan özelliklerini asla kaybetmemiştir.
Türk insanının ufacık bir başarısı onu heyecanlandırır, önüne geçilmez duygularla kendinden geçerdi.
Bir akşam Fransa’dan, Nis’ten telefon açtı. Heyecanlıydı. Ağlamaklı bir sesle konuşmaya başladı: “Bu akşam Fransız devlet televizyonu Türk ordusunun Afrin’e girdiğini son hızla ilerleyerek Afrin ve çevresini kontrol altına aldığını söyledi. Kulaklarıma inanamadım.
Sağa, sola, arkadaşlara telefon ederek haberin doğruluğunu teyit ettim. Evde, bahçede deliler gibi konuşmaya başladım. Ne yapabilirdik? Bir şeyler yapmalıydık. Kısa bir sürede Nis istasyonunun arkasındaki meydanda toplanmaya başladık. Elli altmış Türk bir araya geldik. Uyduruk bir de kemençe bulduk. Geç saatlere kadar horon oynadık.
Mutluluktan göklerde uçar gibiydik.
Bir yandan oynuyor, bir yandan da aslan yürekli, demir bilekli Türk Mehmetçiklerine yardım toplamaya başladık. Herkes ne oluyor diye merak içindeydi.
Fransızlar da bizi alkışlamaya başlamıştı. Sonra bu etkinliğin nedeni Fransız polisi tarafından anlaşılınca işin tadı kaçtı. Bu etkinlik Fransızları rahatsız etmiş. Çektiğimiz fotoğraflara, kamera kayıtlarına el koydular. Tüm yalvarmalarımıza rağmen etkinlik kayıtlarını alamadık. Amacımız bu görüntüleri size ulaştırmak, haklı sevincimizi sizlerle paylaşmaktı.
Olmadı.
Yine de pes etmedik.
Meydanı boşaltmadan önce Mehmet Emin Yurdakul’un “Ben bir Türküm” diye başlayan o aslan kükremesini andıran şiirin ilk iki dörtlüğünü bağıra bağıra okudum.
Biraz rahatladım.
Oh! be dünya varmış.. .
Gün birlik günüdür. Dirlik günüdür. Dünyanın neresinde olursan ol, Türk denince damarlarında kan bir başka atıyor. Ordumla, Mustafa Kemal’in efsane yiğitleriyle gurur duyuyoruz.
Bir avuç Türk bile olsak, kanımız, canımız pahasına sizlerle beraberiz.
Selam olsun Afrin yiğitlerine, selam olsun yiğit Türk Gençliğine…