16 Mart Öğretmen Okullarının kuruluş günüydü. Bilinçli mi yoksa rastlantı mı bilemiyorum; ama bugün eğitim bir kez daha sil baştan yapılıyor. Gerçi elli yıldır eğitimin içindeyim, suların bir türlü durgun aktığını görmedim. İktidarlar değişir, eğitim ordusunda değişim olur. Aynı iktidarın bakanı değişir yine sil baştan yapılır.
Bu iktidar, 12 yıldır aynı , bakan sanıyorum ki bir yıla yakındır aynı bakan. Peki, eğitim öğretim döneminin ortasında bu kadar büyük değişim neden? Yoksa bu değişimde de koalisyon ortaklarının bozuşmasının bir uzantısı mı? Çok yakında bunun kokusu çıkar ortaya ya.
MEB, yıllardır ardı arkası kesilmeyen kadro değişimlerinden çok çekti. Başında olan “Milli” sözcüğü çoktan “Siyası” sözcükle yer değiştirdi. Ne yazık ki değişimlerde her gelen gideni arattı. Bu köklü değişimin sonunda taşların yerli yerine oturması en büyük dileğimizdir. Sanıyorum bugün yüz bin yöneticinin görevi sona eriyor. Yerine atanacak meslektaşlarımın partiye sadakatlarından çok, liyakat aranması bizi mutlu eder. Eğer liyakat aranmazsa gelenlerin bu ışıklı yolu karanlığa sürükleyecekleri kaçınılmaz olur. Bunun faturası da öğrenci ve öğretmene çıkar, kaybeden ise ülkemiz olur.
Özellikle müdürleri zamansız yerinden oynatmak ve yerine yenisini atamak hem uzun bir çalışmayı hem de dikkatli olmayı gerektirir. Ne yazık ki genellikle MEB’in başına aynı meslekten değil de başka mesleklerden insanlar getirilir. Bu eğitim açısından büyük bir yanlışlık ve kayıptır. Tahta başında tebeşir tozu yutmamış hiç kimse ne öğretmenden anlar ne de eğitimden.
Bir okulda temel olan, öğretmendir. Çünkü okulun esas sahipleri öğrencilerdir ki onlarla birinci derecede yakın öğretmenleridir. Okullarda yönetici ve eğitici arasındaki bağ diğer devlet dairelerinden farklıdır. Okullarda amir- memur ilişkisinden çok dostluk, güven önemlidir. Öyle ise siz müdürlerle uğraşana kadar bu ülkeye hizmet edecekseniz ve bunda samimiyseniz öncelikle öğretmenin iyi eğitilmesine önem vermelisiniz. Meslek içi eğitim kursları açarak öğretmenin alan bilgisini ve toplumsal yapısını iyiye götürmek bence doğru yoldur.
Öğretmenin giyimi, davranışı, diksiyonu, hatta fiziki yapısı çocuklar üzerinde etkili olduğu gerçeğini gözden kaçırmamalıyız. Öğretmenlik mesleği okulda başlayıp okulda biten meslek değil. Öğretmen 24 saat görevinin başındadır. Öyle ise onun huzurunu sağlamak çalışma ufkunu açmak üst düzey yöneticilere düşer.
Ben öğretmen arkadaşımı seçkin yerlerde görmek istiyorum. O yörenin doktorunun, kaymakamının, yargıcının oturdukları yerlerde oturmalarını yemek yediği yerlerde yemelerini istiyorum. Bu da ancak doktoruna, yargıcına verdiğiniz maaş kadarını öğretmene de vermekle mümkündür.
Geçen gün gazetelerde okudum. Bir taraftan çok güldüm, sonra da üzüldüm. Allah’a şükrettim ki zamanında bu mesleği onurla yapmış ve emekli olmuşum diye. Bildiğim kadarıyla müfettişlerin görevi öğretmene rehber olmaktır. Öğretmene yeni bilgiler taşımaktır. Onun iyiye, güzele, doğruya gitmesine katkıda bulunmaktır. Müfettişin görevi küçücük öğrencilerden sınıfına giren öğretmenin siyasal yaklaşımını öğrenmek olduğunu şimdi öğreniyoruz. Bu davranışla, telefon dinlemek arasında ne fark var ki? Öğretmen de bir insan. Her vatandaş gibi onun da bir siyasal görüşü tercih etmesi doğal. Sayın müfettiş veya onu görevlendiren üst düzey yönetici sen öğretmenin siyasal bakışına bakana kadar sınıftaki başarısına baksan sanıyorum benim verdiğim vergilerle aldığın maaşı hak etmiş olursun.
Bırakalım senin benim adamım yaklaşımını da gelecek için uygar, çağdaş, kişilikli..gençler nasıl yetiştirebiliriz onun hesabını yapalım, çaresini arayalım.
Unutmayalım ki mahkeme kadıya mülk değildir. O görevden ayrıldığınızda arkanızdan övgü almanızın, sizi ne kadar mutlu edeceğini hiç düşündünüz mü?
Lütfen bu yazdıklarımı yabana atmayın, olur mu?