Büyük medeniyetler kurarak dünya tarihine yön veren milletlerin sayısı çok azdır. Bu milletlerin birçok ortak özelliğinin yanında dillerindeki benzerlikler dikkat çeker. Benzerlik, bu dillerin “büyük devlet dili”, “imparatorluk dili”, “kültür dili”, “küresel dil” olmalarından kaynaklanır. Ölü dillerden Eski Yunanca ve Latince; yaşayan dillerden Arapça, Çince, Farsça, Fransızca, Hintçe, İngilizce, İspanyolca, Portekizce, Rusça ve Türkçe bu özelliklere sahiptir.

Büyük devletler bilim ve teknoloji alanındaki üstünlüklerini dil, edebiyat ve kültürlerini kullanarak pekiştirip diğer milletleri köleleştirmektedir. 1950’li yıllardan itibaren Türkiye’de “yabancı dille eğitim” ve “Türkçe ile bilim yapılmaz.” tezi yerleştirilmeye başlanmıştır. Halbuki Türkçe dünya dilleri arasında bilim dili olmaya en uygun dillerden biridir. Eğitimin Türkçe yapılmaması, bilim dili olarak Türkçeyi kısırlaştırmasının yanında, Türk çocuklarının ve gençlerinin zihnini de köleleştirmektedir. Milletimizin içine düşürülmek istenilen “zihni kölelik” ve “gönüllü sömürgelik” tir.

Halkın Türkçesi ile bilim alanlarının dili arasında fark vardır ama hepsi Türkçe olmalıdır. Kişi kendisini en iyi ana diliyle ifade eder. Bu bilim alanları için de geçerlidir, bundan dolayı ilkokuldan yükseköğrenime kadar eğitim dili Türkçe olmalıdır. Yabancı dil öğrenimi önemlidir ama yabancı dil öğretmek için hazırlık sınıflarına gerek yoktur. Diğer derslerle birlikte birden fazla yabancı dil öğrenilebilir.

Türkçe, tarih boyunca yabancı dillerden kelimeler almış ve bunların içinde kullanılabilecek olanları Türkçeleştirmiştir; bu kelimeler sadece köken olarak yabancıdır ama kullanım olarak Türkçenin söz varlığı içindedir. Türkçeye yeni giren yabancı kelimelere izin verilmemeli, bu kelimelere Türkçe karşılıklar bulunmalıdır. Bulunan Türkçe karşılıkların bir kısmında, başta kullanım güçlüğü yaşanabilir ama dillerin alışkanlıklar üzerinden hareket ettiği unutulmamalı ve basın yayın organlarında bu kelimelerin yaygınlaşması sağlanmalıdır.

Dillerin söz varlığı, sadece güncel kullanımdaki kelimelerden oluşmaz, kelimelerin bir kısmını da geçmişte yazılanları anlamak için bilinmek zorundadır. Dolayısıyla Türkçe metinlerdeki kelimeleri anlamak gerekir ve bunun için de sözlük kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.

Türkçe sadece Türkiye Türkçesinden ibaret değildir. Türk dünyasını anlayabilmek ve birliği sağlayabilmek için Türkçenin lehçelerini öğrenmek gerekir. Türk dünyası, “ortak iletişim dili”ni oluşturmak zorundadır ve bu Türkçe olmalıdır. Her Türk, Türkçeyi doğru kullanmak, korumak ve geliştirmekle yükümlüdür.

Anayasamızın 66. maddesinde “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür” denilir. Ayrıca Anayasamızın 42. maddesinde “Türkçeden başka hiçbir dil, eğitim ve öğretim kurumlarında Türk vatandaşlarına ana dilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez” hükmü yer almaktadır. Herkesin bildiği gibi ana dilde eğitim safsatasını bu ülkede dile getirenler, kalpleri gönülleri fikirleri başka hülyalar peşinde koşan illegal mihraklardır.

“Ne mutlu Türküm diyene!” vecizesinin ruhu sade ve sadece Türkçe kullanarak gerçekleşir. Bundan rahatsız olmak demek, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesinden, Atatürk’ten, Anadolu’daki ebedi Türk varlığından rahatsız olmak demektir.