Niye böyleyim? Çoğu kez bunu düşünürüm. Doğrulardan yana, güzelliklerden yana tavır koyuşumun yetiştiğim çevre ile, aldığım aile terbiyesi ile özel yaşantımla örtüşüyor olmasını nasıl açıklayabiliriz?
Beni ben yapan özelliklerimin başında çileli yaşantımın etkisi var mı diye merak ettiğim anlar olmuştur. Bu bir psikolojik baskı mıdır emin değilim.
Çoğu kez bütün partilere eşit uzaklıktayım. Tüm fikirlere saygılıyım, açığım. Bunu bir kez daha vurgulamamamda yarar var.
Stüdyoya girince, mikrofonun karşısına oturunca her şeyi unuturum. Ortada sadece doğrular ve güzellikler kalır. Onlar benim kuyumcu dükkanımdır. Her taraf ışık, her yer aydınlık. Birileri beni bir yerlere çekmeye çalışır olabilir. Ama ben her zaman doğrulardan yana tavır alırım. Benim doğrularım birilerine yanlış gelebilir. Buna da saygı duyarım. Ben buyum işte…
Bu topluma ayak uydurmanın zorluklarını bilen bir insan olarak, sevgi ve saygıdan yana taraf olmak daha da zor. Bu konuda çok şey kaybettik. Hala kaybetmeye devam ediyoruz.
Bakınız bilgisayar dünyasında noktalama işaretlerini çoğu zaman kullanmıyoruz. Bilgisayarın ayrı bir dünyası var. Bu dünyada duygu ve düşüncelerimizi, sıcak fikirlerimizi tam olarak aktarabiliyor muyuz?
Hani derler ya; insanoğlu bir gün virgülü kaybetmiş. Fikirler birbirine girmiş. Bir gün noktayı kaybetmiş. Düşünceleri uzamış gitmiş. Bir gün ünlemi kaybetmiş. Sevincini, öfkesini anlatamaz olmuş. Bir gün soru işaretini kaybetmiş. Soru sormayı unutmuş. Her şeyi olduğu gibi kabul eder duruma gelmiş. Bir gün iki noktayı kaybetmiş, hiçbir açıklama yapamamış.
Hayatının sonuna geldiğinde elinde sadece tırnak işareti kalmış. Başkalarının fikirleri, sözleri ön planda. Kafasında sadece başkalarının fikirleri… Hep başkaları bizi yönlendirmeye başladı.
Elimizde bir tek soru işareti kalmış. Boyuna soru soruyoruz. Ama yanıt yok. Sor babam sor… Soruyoruz ama mantıklı yanıt yok.
Biz böyle bir millet olduk. Biz böyle miydik? Bizi hep başkaları mı yönetecek?
Kendi mantığımız, tarihi kültürümüz ne oldu?
Yazık… Çok yazık…