Onbir yıl önce yolu Trabzon’dan geçtiğinde tanışmıştık; usturaya vurulmuş saçı, atletik yapısı ve otuzlu yaşın sonunda kariyerli bir hayatı vardı.

Tanışmadan on yıl kadar öncede Güneydoğu’da çalışıyordu. Ölümün kol gezdiği zamanlardı, birçok kere ölümle burun buruna gelip sağ salim oteline her döndüğünde, yaşadığı stres ve korkuyu yiyerek içerek alt etmeye çalışırken tam bir obez(miş).
Bunun sürdürülemez olduğuna karar verdiğinde, spora başlamış, NLP ve Koçluk eğitimi için taa Brezilya’nn Sao Paolo şehrine gitmesi de o günlerde olmuş. Yaptığı işin kendisine uygun olmadığını farketmiş ve kısa süre sonra istifa etti, Trabzon’dan ayrıldı. Yeni iş yaşamını İstanbul’da “Yaşam koçu” olarak,  sürdürmeye başlamıştı. Adının Trabzonspor ile anıldığı dönemde ise Trabzon’da geniş kitleler onu tanımış oldu. 11 yılın ardından geçen hafta tekrar buluştuğum sevgili dostumla bilgileri güncelledik:
Ömer’in 9 kitabı yayınlanmış, 10. kitabı üzerinde çalışıyordu; seyahat ettiği ülke sayısı 52 ve şimdilerde Tai Chi eğitimi için Çin yolculuğuna çıkmaya hazırlanıyordu.

Ömer yeni yaşamında yaptığı işi, yani koçluğu, “kişisel ya da gurup potansiyelinin açığa çıkarılması için bir yol haritası çizmek” olarak tanımladı. Söz döndü dolaştı, yeniden yolunun Trabzon’a, Trabzonspor ile kesişmesine geldi. Basına çok değişik ve övücü manşetlerle yansıyan Trabzonspor’da bir maçlık “koçluk” çalışmasını konuştuk.
Hami Mandıralı arka arkaya üç yenilgi alınca yardımcılarından Turgay Hoca’nın daveti ile “takımın toparlaması, potansiyelinin açığa çıkarılması” için davet edilmiş.
Bravo Hami Hoca, Turgay Hoca
Heyecanla planlama yapmış, bir ücret talebi olmadan Kayseri maçı öncesi Trabzon’a gelmiş. Öfke kontrolü, stresle başa çıkabilme, takım ruhu gibi planladığı çalışmaların ilk adımlarını bir araya geldiği futbolcularla hayata geçirme olanağı bulmuş.
Takım da Kayseri maçını almış. Çalışmalar yerel basına da yansımış.
Sonra?
Sonrası yok. Hayal kırıklığı.
Trabzonspor ve Tiranlar Ömer’in dışarıdan bakan biri olarak Trabzonspor değerlendirmesine kulak verelim. Trabzonspor, geçmişe takılı kalmadan yeniden başarılı dönemlerin kapılarını açmalı. Açmalı ama Trabzon’da etraf “tiranlarla” dolu. Krallığını ilan etmiş, kendi fikrinden başka fikirleri ya aşağılayan ya da burun kıvıran, kulübün varlığını kendi varlıklarıyla bir gören insanlar..
O’na göre; görmek istemeyen insan kadar hiç kimse daha fazla kör olamaz; bu tiranlıktır. Bu kadarı bile birçok şeyi anlatmaya yetti bana.
Futbolcular birer insan, farkında mıyız? “Bireysel ya da takım sporları yapanlar da önce insandır, sonra profesyonellerdir. Bunun farkında olmak gerekir” diyor Ömer.
“Futbolcular da hayatın değerini bilip, kendini yönetebilmelidir. Yoksa sonları hüsran olur” diye ekliyor.
Yıldız futbolcu adayı olarak “A takıma” kadar yükselen çocuklarımız da bu anlamda hayatlarını yönetemedikleri için mi geri gönderiliyorlar diye soruyorum. Kuduz mikrobunun beyni ele geçirmesi gibi “İnsan nefsinin azması” olarak cevaplıyor; kazanılan milyonlarca paranın, zihinsel olarak kontrol edilemeyen halleri de denebilir.
Sürdürülebilir büyümenin temeli değişimdir.
Değişim risklidir, liderden destek almadıkça başarılamaz.
TS Başkanı’nın ne kadar değişim istediği tartışmalıdır. Ekonomik anlamda toparlanma, çok boyutlu bir hikaye olsa bile değişimin temel taşı değildir. 1970’lerin ruhu, bugünün endüstriyel futbol dünyasında belki karşılık bulamaz ancak futbola mekanik bir olay gibi yaklaşan taraftar yığınıyla nasıl başa çıkılacak?
Yeni başarı hikayesi yazmanın temel yolu değişim, değişimin biricik yolu ise iyi bir planlamadır.
Güzel sohbet için teşekkürler Koç.