T.C 52’nci Başbakanı Tansu çiller ve 62’nci hükümetin Başbakanı Prof. Dr Ahmet Davutoğlu ikisi de akademisyen..
DYP-SHP hükümetinin başbakanı Prof. Dr. Çiller Yunanistan’ın Ege Denizi’nde küçücük bir adaya Yunan bayrağı çektiklerini öğrendiği an “O bayrak oradan inecek' diye kükrerken savaş gemileri Ege’ye çoktan açılmıştı.
Meşhur Kardak krizini başlatmıştı.
Dünya o güne kadar adı sanı duyulmayan Kardak Adası’nın yerini haritada aramaya başlamıştı. Türk Deniz Kuvvetleri’nin Ege’ye açıldığını öğrenen Yunanlılar, 'Türkiye bize savaş açtı' diye bağırıyor, koalisyon hükümetinin Başbakanı Prof.Dr Çiller'in adeta tek başına aldığı bu kararla, savaş gemileri uluslararası sularda manevra yapıyor, Türk F-16’ları sınırlarımızın dışında defalarca sorti yapıyordu.
Yunanistan'ın ödünü kopartıyorlardı.
Sonunda Yunanistan bayrağını direğiyle beraber alıp kaçmak zorunda kaldı.
Ve Türk bayrağı Kardak’a asıldı.
İşte güçlü devlet oydu!
O günlerde Türk askerler Irak sınırlarının içine kadar giriyor, istediği operasyonu Bordoberelilerin kontrolündeki Özel Harekatçılar yapıyor, ancak kafalarına hiç kimse çuval geçiremiyordu.
İşte o günlerde Bekaa Vadisi’nde PKK’ya eğitim veren bebek katili Abdullah Öcalan’ı orada barındıran Suriye devlet başkanı baba Esat'a Hatay sınırından seslenen KKK Orgeneral Atilla Ateş, 'Bu katilleri orda barındırmaya devam edersen meşru mudaafa hakkımızı kullanırız, sabahleyin Suriye’ye girersek akşama öbür baştan çıkarız. Sizin Ruslardan kalma 1950 model tanklarınızı toplarınızı kafana yıkarız. Türk askerinin karşınsında direnemezsiniz' deyince, baba Esed bir gecede bebek katili Öcalan’ı aynı gün sınır dışı etmişti.
Önce İtalya'ya kaçan bebek katili Öcalan soluğu Kenya’da almış, bandajlanıp Özel Kuvvetler Komutanı Korgeneral Engin Alan’a teslim edilmiş, bir gece yarısı Türkiye Cumhuriyeti devletine teslim edilmişti.
İşte büyük devlet oydu!
Dışarıda böyle de ya içerde nasıldı o devlet? O hükümet PKK’ya destek veren milletvekilleriyle devletin yatında gezemiyor, hücum botuna binemiyor, zafer işareti yapamıyor, öyle elleri arkalarında basına poz veremiyor, bu millete hava atamıyor, TBMM kürsüsünden bize bir kılıç mesafesinden fazla yaklaşmayın diyemiyordu..
PKK militanlarına gerilla diyemiyor, kameralar önünde sırtını sıvazlayamıyor, KCK sanıkları başbakan veya yardımcısı ile görüşemiyor, çaylarını içemiyordu.
Ancak başbakan Prof. Dr Çiller'e yalvarıp 'TBMM dışına çıkamıyoruz, polis bizi alacak, bizi polise verme, savcıya gönder ' diye yalvarıyordu.
İşte büyük devlet oydu!
Şimdi Suriye uçağımızı düşürüyor, sınırlarımıza taciz ateşi açıyor, IŞİD konsolosluğumuzu basıyor, Özel Harekatçı polislerimiz tek kurşun atmadan teslim oluyor, aylarca yalvarıp zorla geri alıyoruz.
IŞİD Süleyman Şah Türbesi’ni yani Türk topraklarını kuşatıyor, hiç mücadele etmeden, tek kurşun atmadan karanlıktan yararlanıp, pılımızı pırtımızı toplayıp, Süleyman Şah'ın kemiklerini bir torbaya koyup, sandukalarımızı sırtımıza vurup, tankımızla topumuzla, F-16'larımızın korumasında kaçırıyoruz.
Yetmiyor kutsal mekan, ata yadigarı türbeyi de patlatıyoruz, bunu da bir başarı olarak bu millete, bu devleti yöneten hükümetin Başbakanı anlatıyor..
İnanın halimize ağladım, dünle bugünü karşılaştırmak zorunda kaldım.
O gün mü büyük devlettik, bugün mü?
Büyük devletiz ha, takdiri size bıraktım!