Hani bir söz vardır ya, “ Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir,” diye. Yanlış politikalar, haddini bilememe bizi bu sonuca götürecekti ki götürdü de. BM toplantısında Obama konuşurken salon hınca hınç dolu iken Sayın Cumhurbaşkanı konuşurken ise tam tersi koltuklar bomboştu. Bence bu bile geleceğin göstergesiydi .
Yazık oldu bu kadar gayrete, harcanan paraya. Türkiye’nin aylardır BM Güvenlik Konseyi’nde boşalacak koltuklar için verdiği çaba boşuna gitti. 193 ülkenin temsil edildiği BM Genel Kurulu’ndan aldığımız oy sadece 60 oldu. Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Yunanistan Türkiye karşıtı lobi çalışmaları yürüttü. Hani biz Ortadoğu ve İslam ülkeleri ile iyi ilişkiler içindeydik. Hatta bu coğrafi bölge devletlerine akıl veriyorduk. Ne oldu da bu uluslar bizim aleyhimize lobi oluşturdular? 2008 yılındaki 193 ülkeden 151 olumlu oy almışken şimdi neden sadece 60 oy alabildik?
Genel Kurul’da İslam İşbirliği Teşkilatı’nın 57 oyu varken yukarıda belirttiğim ülkelerin etkisinde kalarak Türk Delegesi’ne oy vermediler. Bunun yanında Avrupa mesafeli davrandı. Ülkemizin Kobani’ye karşı takındığı politika ABD’yi de kızdırmış olabilir.
Bilirsiniz biz oylamada “Batı Avrupa ve diğerleri” grubuna dahiliz. Bu gruptan üç aday çıktı. Yeni Zelanda, İspanya ve Türkiye. İlk turda Yeni Zelanda rahatlıkla seçildi. Geri kalan İspanya ve Türkiye ikinci turda yarıştı . Bu yarışta İspanya 132 oy alırken Türkiye 60 oyda kaldı.
Bu sonuçta siyasi yapılanmanın önemli payı vardır. 2008’ lerde Türk Dış Politikası’nın bir saygınlığı vardı. Şimdi ise ABD’nin etkisinde kalarak Ortadoğu ülkelerinin birçoğunda itibar kaybına uğradık. Bunun yanında “Batı” ile de tutarlı politika izleyemedik. Yukarıda da belirttiğim gibi Sayın Cumhurbaşkanı, BM Genel Kurul Salonu her ne kadar boş olsa da konuştu ve sert çıkışlar yaptı. Bu yaklaşım Konseyin daimi üyelerinin hoşuna gitmedi. Bilirsiniz geri kalmış toplumların liderleri, ne kadar çok bağırır ve toplum üzerinde baskı kurarsa taraftarlarınca beğenilir. Yıllarca bu taktiği uygulayan Sayın Erdoğan, aynı yöntemle BM’nin karşısına çıkınca doğal olarak geri tepti. Ve bu yaklaşım aldığımız oyu etkiledi.
Kendi ülkemizde açlık sınırının altında milyonlarca insan yaşarken, bizler başka ülkeler için olduğundan fazla bonkör davranıyoruz. Çünkü Türkiye milli gelir bazında dış ülkelere yardımda dördüncü sırada. Somali’den Afganistan’a kadar yapılan yardımlar gerçekten gurur verici; ama ülkemizdeki bütçe açığı düşünülünce de “Neden bu kadar eli açık oluyoruz ?” sorusu ile karşı karşıya kalıyoruz. Çünkü bütçe açığı demek vatandaşlarımıza ek yükün gelmesi demektir. Son zamanlarda yapılan zamlar bunun kanıtı değil midir?
Özetin özeti: Ülkelerin içişlerine karışmamız, bizi komşularımızdan uzaklaştırıyor. Özellikle mezhep ayırımcılığını öne çıkararak İslam toplumlarını birbirine düşman etmenin faturası bir gün geliyor bize dönüyor ki işte bu seçimde bu yaklaşım açık açık görüldü.
Atatürk milliyetçiliği esas alınarak, “Yurtta barış dünyada barış” ilkesi benimsenerek komşularımızla iyi ilişkiler içinde olmamız bizi doğruya götürür. Aksi halde yakından uzağa doğru itibarımızı yitirir ve yalnız ülke konumuna düşeriz.
Keşke ben yanılmış olsam.