Medya dünyası başlı başına bir derya. Girmeyen pişman, giren bin pişman. Bir kez girdin mi, bir kez o mürekkebin kokusunu ciğerlerine sindirdin mi, bir daha kalemi elinden bırakamazsın.
Hele özünde, havuzunda, vatandan, milletten, bayraktan yana güzel duygular varsa; yaşamın boyunca çırpınırsın..
Bunların hepsi bende var ama, benden gazeteci olmaz. “Olmaz” diyorlar, dostlar, arkadaşlar…

“Benimle ilgili güzel bir haber yaz. Altına sıfır bir araba çekeyim” diyen genel müdürlerin, şirket sahiplerinin yaşadığı bir ülkede, benim altımda binmeye bir eşeğim bile yoksa, elbette dostların dedikleri doğrudur.
Benden gazeteci olmaz.

Boyuma, posuma bakarak ceplerimde milyarların olduğunu zanneden hırsızdan, onu hayal kırıklığına uğrattığı için özür dileyenden gazeteci mi olur... Gece yarısı iş çıkışı bindiğim halk otobüsünde mayışmamdan uyuya kalışım, hırsıza bir ümit kapısı açmıştı. Utancından yüzü kızaran! son onluk da olmasa hepten rezil olmuştum.
Aaa akılsız hırsızım, dergi satışlarından okul müdürlerinin milyarları olduğu bir ülkede, bir yüksek okul müdürünün cebinde haklı olarak milyarlar aramanız normaldır. Ama bu görüş benim için geçerli değildir. 
Gazeteciliğin artık albenisi kalmamış. Gazetecilik yaparak, köşe yazıları yazarak yüksek tahsil yaptığıma beni yakından tanıyanlar bile inanmıyor. 
Allah’tan o gazeteleri elli yıldır saklıyorum. Onlar tarihi bir belge niteliğinde…

İlk köşe yazım benim en büyük ödülümdü.  “Şarklıyız, Ama Garplıyız” başlığını atmışım. Neyine senin o yıllarda fikir yazısı yazman. Yaz bir magazin haber dön köşeyi…
Arkadaşlarıma, dostlarıma hak veriyorum. Dürüstlüğe madalya mı vermişler. Verseler bile o madalyalar karın doyurmuyor. 
Gerçekten benden gazeteci olmaz. Baksanıza: 10 Ocak çalışan gazeteciler gününde bile, adın, sanın duyulmamış.
“Benden Gazeteci Olmaz”