Satılmayan hatta ilgi dahi görmeyen kaç eser üretebilir bir insan hayatı boyunca. Bir veya iki şüphesiz ki kolay bir vazgeçiş olur. Peki ya kırk, elli? Kaç eser sonra elindeki kalemi, fırçayı veya müzik aletini bırakır ya da bırakmalı insanoğlu? Yüz, iki yüz... Yahut kaç yıl boyunca sürdürmeli bu durumu? Üç yıl, beş yıl…
Yemek için restorana, kıyafet için esnafa bu eserleri teklif etmeye mecbur kalsa?
Tam 10 yıl boyunca yoksulluk içinde, hemen hemen hiç takdir görmeden yaklaşık dokuz yüz tablo, iki bin adet karakalem ve eskiz çalışması yapmış Van Gogh. Ve hayatı boyunca sadece tanıdıklarına bir ikisini satmayı başarabilmiş.
“Bu hafta için cebimde kaç para kaldı biliyor musun, hem de 4 günlük oruçtan sonra? Tam 6 frank... Öğleyin yemek yedim ama bu akşam bir parça kuru ekmekle yetinmem gerekecek.”
Kardeşine yazdığı mektupta maddi durumunu bu şekilde açıklamıştı. Kışın ısınmak için yakacak bulamadığında tablolarını yakmak zorunda kalmıştı. Tual almaya parası kalmayınca da yaptığı tabloların üzerine yenilerini yapmıştı. Aslında çaresizlikten dünyanın en pahalı yakacağını, en pahalı tualini kullanmıştı Van Gogh. Varlık içinde yokluk.
Aç karnına cebinde 6 frank ile yaptığı tablolardan biri, Dr. Gachet’in Portresi adlı eseri, ölümünden yüz yıl sonra 1990’da 82,5 milyon dolara satılır ve o dönem “dünyanın en pahalı resmi” unvanını kazanır.
“Duran-Ruel'e gelince, desenlerimi değersiz bulmuşsa da, ona bu resmi göster. Kötü bulursa, ne yapalım! Ama sen gene de göster ki var gücümüzle savaştığımızı görebilsin. Muhakkak "on para etmez!” dediklerini duyacaksın. Hazırlan buna. Ben de hazırlıklıyım. Ama gerçek ve namuslu bir şey vermeyi başaracağız sonunda.”
Kardeşine yazdığı bu mektuptan sonra var gücüyle altı yıl daha çalışmıştı. Sonrasında ise buğday tarlalarının içinde 37 yaşında kendini göğsünden vurdu. Başarmayı hedefliyordu, başarmaktan öte damga vurmuştu ancak bunu kendisi de kardeşi de göremedi.
Vazgeçmeye inat adanmışlık üzerine bir hayat…
Karşılığı olmadan sabırla üretmek sınırın hangi tarafında delilik hangi tarafında dahilik?
Van Gogh bu sınırın iki tarafına da denk düşen biriydi. Epilepsi hastasıydı. Bunun yanında yaşadığı maddi problemler, resimlere karşı takıntısı ve sürekli başarısız olması psikolojisini yıpratmış ve onu çevreyle uyumsuz bir kişiliğe bürümüştü. Mahalle halkı da onun krizlerinden ve davranışlarından korktuğu için ona ‘kaçık kızıl’ diyordu. Bir keresinde imza toplayıp onu akıl hastanesine yatırmışlardı.
Bir keresinde de gönüllü olarak akıl hastanesine yatmıştı ve penceresinden bakarak en çok bilinen eserlerinden biri olan ‘Yıldızlı Gece’ isimli tabloyu yapmıştı.
Van Gogh’a dair en çok bilinen olay olan kulağını kesme hadisesinin nedenleri ile ilgili çeşitli iddialar var. Tam olarak bunu neden yaptığını bilmiyoruz çünkü bu olay ile ilgili kardeşine yazdığı herhangi bir mektup bulunmuyor. Ancak kesin olan hangi gerekçe ile olursa olsun kendi kulağını kestiği...
Sonrasında ise tedavi olduğu hastanede ona ilgi gösteren Stajyer Doktor Felix Rey’in tablosunu yapar ve tabloyu genç doktora hediye eder.
Genç doktor da o dönem herkes gibi kaçık ressamın yaptığı bu tabloyu pek sevmez ama ressam kırılmasın diye kabul eder. Tabloya doktorun annesin tepkisi daha sert olur ve tavuk kümesindeki bir boşluğu bu tablo ile kapatır. Aynı tablo şimdi yaklaşık 50 milyon dolar değeri ile Rusya’da bulunan Puşkin Müzesi’nin duvarlarını süslüyor.
Eserlerin de kaderi insanlarınki gibi biraz.
Değeri bilinmediğinde yama, bilindiğinde baş tacı...