HÜSEYİN AVNİ AKER’DE 3 KADIN İDİLER

Yıllar önce Trabzonspor’un maçlarını Hüseyin Avni Aker Stadı’nda üç kadın izlerdi: Yeni Cumalı Nazmiye Hanım, PTT’li Şefika Özcelep (İdmanocaklı kaleci Kuzu Muzaffer’in eşi) ve Aras, Necmi ile Çağlar Perekli’nin annesi Feriha Perekli. Bu hanımlar, Hüseyin Avni Aker’de herkes tarafından tanınırdı ve onların yanında kimse küfür etmezdi. Mekanları cennet, ruhları şad olsun.

KENDİNİ TRABZON’A ADAMIŞ BİR KİŞİ: FUAT EYÜBOĞLU

Fuat Eyüboğlu, Beşirli Köyü’nde yetişmiş, kıymetli bir büyüğümüzdü. Cumhuriyet Halk Partisi’nde ilçe başkanlığı ve belediye başkan yardımcılığı görevlerinde bulunmuş, halkın gönlünde taht kurmuş bir liderdi. Trabzonspor’da ikinci başkanlık yapmış, Fiskobirlik’te yöneticilik üstlenerek bölgeye önemli hizmetler sunmuştur. Eyüboğlu, insanların dertlerine çözüm bulan, onlara iş imkânı sağlayan bir lider olarak öne çıkmış, hem spor hem de siyaset dünyasında derin izler bırakmıştır. Halk için çalışan bir insanın nasıl unutulmaz bir miras bırakabileceğini en iyi şekilde göstermiştir. Dönemin genel başkanları Trabzon’a geldiklerinde mutlaka onu ziyaret ederlerdi.

1998 yılında vefat eden Eyüboğlu, halk arasında hâlâ sevgi ve saygıyla anılmaktadır. Onun hayatı, Trabzon’a ve insanlığa adanmış bir ömür örneğidir. Kendisine Allah’tan rahmet diliyoruz. 

YUSUF ERDOĞAN MI KIYMETSİZDİ?

Barış Alper Yılmaz mı kıymetli? Türk spor camiası, iki yüzlülüğünü bir kez daha gözler önüne serdi!

YAŞANMIŞ HİKAYELER

Yıl 1976. Eski Zigana Tüneli’nin çıkış ağzında, rahmetli Fevzi Şanver ağabeyim ile birlikte etüt yapıyoruz. Yapımcı firma önce Bahattin Gören’di, daha sonra Murtezaoğlu devraldı. Tünelin bu çıkış kısmından başlanmıştı. Çalışmalar “del, doldur, patlat, taşı, kazı” modeline dayanıyordu. Tabii ki bugüne göre ilkel ama cesur bir yöntemdi.

O gün içerideki jeolojik yapıyı saatlerce izleyip kısmi çökme risklerini raporladık. Bir hafta sonra portalda ilk açılan 70 metre çöktü. İki gün sonra kazı durduruldu ve Trabzon gazetelerinde manşetler atıldı: “Zigana Tüneli’nde hafriyat durduruldu, çok büyük rezervde altın bulundu!”

Bölge müdürümüz beni çağırıp durumu sordu. “Altın yok, müdürüm,” dedim. Orada görülen parlak sarı renk, aslında altere dasit içinde demir sülfürden ibaretti. Gazetecileri minibüse doldurup tünele götürdük ve durumu açıkladık. Yine de ikna olmayanlar ceplerine örnekler doldurdu. O zamana kadar haber İstanbul’a geçmişti. Ertesi gün tüm Türkiye, “Zigana’da altın bulundu!” diye sevinç içindeydi.

Ey gidi günler… Tünelde karlı, buzlu havalarda tavandan kayalar düşerken 200 günümüz etütle geçti. Şimdilerde sıcak odalarda oturan bazı yetkililer, emekli mühendislere adeta sadaka değerinde maaşlar veriyor. Masa başında çalışan birine 50 bin lira ikramiye verilirken, bir mühendise reva görülen 30 bin lira civarında kalıyor.

Eskiden “3600 ek göstergesi” vardı, ama mühendislerinki güme gitti. Bir daha dünyaya gelirsem yine mühendis, yine karayolcu mühendis olurum. Hakkım varsa vatanıma helâl olsun. Bir gün de Zigana Dağı’nda kar altında bir çoban köpeğinden nasıl kurtulduğumuzu anlatırım. Kar ve buz altında nasıl terlenir, bir başka sefere konuşalım.