Hayatta bazı şeyler acıtır. Düşündürüp acıtır, göstererek acıtır, yaşatırken acıtır. Öyle derinden, öyle hissettirmeden. Acılara tutunduğu için insan eşiğini yükseltir belki de. Susar, sustukça içi acır...Acıyan yerlerine merhem ararsın. Kimi zaman bir dağ başı, kimi zaman bir fincan kahve, bazen dost bildiğin bir el, bir akşam vakti iki damla akan gözyaşı, dillerde dua. Adı merhemdir ya, şekli değişse de olur.
Acır insan. Taaa yüreğinin derinliklerinden acır. Sen kırmayayım diye bir gönül, ince ince düşünürken, bu dünyanın merkezine yerleştirilenler acıtır. Hırslarına yenik düşenler, başkasının yerine göz dikenler, insanlığı dünyalığa sığdıranlar acıtır. Kainatı tüm canlılara dar getirenler acıtır.
Bu dünyadan sessizce gidenler acıtır.
Sadece ‘ben’ciliğe inanlar var bir de...Hani kendi yapanlar, kendinden olanlar, ‘benim’ dedikleri hep doğru bilinenler. Sen doğruyu söylesen de kendinden bildiğinden duymadıkça senin söylemlerine bir anlam yüklemeyenler. Cehaletin adını ‘ben ‘koyanlar. Derinden acıtır hem de...
Yüreğini her şeyinle ortaya koymuşken hayata yalnız bakanlar acıtır. Paylaşmanın varlıktaki erdeminden uzak, olanı değil kalanı paylaşanlar acıtır. Oysa insan olmanın diğer adıdır paylaşmak. Varlığı, yokluğu, mutluluğu, acıyı, hüznü, sevgiyi paylaşmak. Paylaştıkça çoğalırsın, paylaştıkça hafiflersin. Böyledir hayat, zıtlıkların uyumu. Acırken de gülümsemen ondadır. Bir armoni. Acıya umut ekmenin sebebi ondandır.
Hayatından çalınan her şey acıtır...
Taşlar arasında kendine yer arayan papatyaları görmek acıtır. Olması gereken yerleri beton yığınlarına teslim ettiği için yersiz papatyalar. Kendine bu dünyada bir mesken bulamayan mekânsızlar acıtır.
Haksızlığa uğramak, değerini kaybetmek acıtır. Oysa bilirsin...Elmas çamurun içinde de ışıldar, çamurda olmak kaybettirmez değerini. Acırsın...
Acısını yüreğine gömenler...Acıları ile yoğrulanlar... Acıya gülüp geçenler... Acısıyla büyüyenler...Acıya alışanlar... Acının içinde olgunlaşanlar...
Hayatı acısı ile sevenler... Her şeye rağmen sevenler... Acıya tutunanlar...
O vakit unutalım acılarımızı. Eğer ki dünya zıtlıkların uyumu ise acımızın adını değişelim. Acıyla sevelim, acıyı sevelim. Acıyla gülelim, acıya gülelim.
Acılarımızı ağrıya dönüştürelim.
Demem o ki ‘üzülme’ lerin üstüne daha çok gidelim. Kim bilir belki de kurtuluşumuz burada gizlidir.