Sanırım tartışmayı CHP Milletvekili Öztürk kendisini gündem yapmak için başlattı.
Kızmaya gerek yok, iyi etti.
Zira her şeyin zaman şartlarında tartışılmasında fayda vardır.
Bendeniz de bu konuları bir kaç gündür okuyup dinledim.
Şunu baştan belirteyim ki ezan ve Kuran meselesi tamamen ayrı şeylerdir.
Kuran ilahi bir irşad manzumesi ezan ise çağrıdır.
Neye çağrı?
Namaza çağrı, ibadete çağrıdır.
İnsanları çağırmasanız gelirler mi?
Gelmezler elbet.
Enteresan olan, Ezan’da kulağı olanlar değil de olmayanlar, “Ezan şöyle olsun böyle olsun” diyorlar.
E, sen önce şu Ezan’a bir uy, ne anlama geldiğini öğren, sonra başla Ezan’ın statüsü hakkında konuşmaya.
Senin Ezan’la işin yok Ezan’a şekil vermeye kalkıyorsun. Hah, şimdi meraklılar için yazıyorum.
Ezan orijinali lafzı ile mi yoksa bulunduğu ülkenin dili ile mi okunsun meselesine.
Orijinal dilde okunmasının gayesi tüm İslam aleminde tevhid, birlik, beraberlik ifade etmesidir.
Ortak değer ve tesanüt.
Mesela Çanakkale harbi esnasında bizim saflarımızda ezan okununca İngiliz saflarındaki Müslüman Hint askerleri ezanı duyunca bizim tarafa iltica etmişlerdir.
Eğer Türkçe okunsa idi o Hint askerleri belki de, “Türkler gazel okunuyor” zannedip bizim tarafa geçerler mi idi?
En basiti değil mi?
Bir de; Ezan öyle sizin sandığınız gibi birisi tarafından kaleme alınmışta yazılmış değil beyim.
Ezan, bir gece zamanın sahabesine ve hazreti peygambere sözleri ile rüyada ilkah edilmiştir.
Ondan önce, “Milleti namaza nasıl çağırsak?” diye tartışıyorlar, kimi Çan, kimi boru çalalım, kimi başka şeyler önerip itirazlar derken o gece sabah uyandıklarında herkes ezanla sözleri ile ilgili aynı rüyayı gördüklerini anlatıyor ve Hz. Peygamber de sesi güzel olduğu için Bilali Habeşi’ye “Kalk Bilal oku bakalım” demiştir.
Yani bir nevi ilahi bir nidadır.
Gelelim Türkçe Kuran meselesine.Ben sosyal medyada dedim ki, “Kuran her dilde anlaşılsın diye yazılır okunur” okunmasında da fayda var.
Zira herkesin Arapça öğrenmesi mümkün değil.
Kaldı ki Araplar’ın dahi Kuran diline yeterince vakıf olması herkesçe mümkün değil.
Olsa bile Kuran’ın anlaşılması tercümesi ve tefsiri için bir takım ilim ve bilgi sahibi olunması gerekir.
Mesela Esbab-ı Nuzul dediğimiz ayetlerin nazil oluş sebepleri, tefsir bilgisi, fıkıh bilgisi vs.
Bir de, Kuran’da bazı müteşabih ayetler de var bunlara meal veya mana yazmak zor, yazılsa da tam karşılığı olmuyor tereddütlere mahal verir.
Amma yazılabildiği kadar yazılır zira o müteşabih ayetlerin ne dediği veya bazı ilmi ayetlerin dahi bugün ki ilim karşılığını bulamıyor.
Oradan birisi güya bana itiraz için kalktı Kuran’dan Hz. Peygambere harp ganimetleri pay edilmesi ve eşleri ile ilgili bazı ayetleri “Niye böyle?” diye karşıma koydu. Yani aklı kesmediği ayetleri güya alay konusu yapıp Kuran’la alay etti.
Esasen Kuran’da bu ayetlerle alay edenler hakkında da ayetler var.
Ben, “Kuran’da uzayla ilgili bugün ilmin ulaşamadığı bilgiler var” diyorum o adam bana Hz. Peygamberin eşlerinden ve harp ganimetlerinin payındaki saçmalıklardan(!) dem vuruyor.
Yani adamın gözü semaları görmüyor, aklı fikri malda, mülkte, Hz. Peygamberin kadınlarında.
E ben buna ne yapayım şimdi?
Ben derim ki; Kuran’ı Türkçe okuyun, öğrenin ama hikȃye gibi salt okumak yetersiz kalır.
Tefsire de baş vurun.
Fakat orijinalinin okunup muhafazası yine Ezan gibi İslam alemi içinde birlik ve beraberliği tesis için şattır. Yoksa Kuranın da İncil, Tevrat ve Zebur gibi asılları kaybolup gider.
Konu daha da uzun şimdilik bu kadar.