Bu hafta sizlere Roman Polanski sineması üzerine derleme yapmak istedim. Sinema kulüpleri, dergiler ve portallardan yola çıkarak yapmış olduğumuz bu derlemede Polanski’nin sineması ve dünya görüşü üzerine küçük okumalarda bulunacağız.
HAYATINDAN KISA
Roman Polanski, aykırı filmleri ile dikkatleri üzerine çekmiş, yalın sinema diliyle başarılı birçok filme imza atmış Polonya asıllı yönetmendir. “En İyi Yönetmen Oscarı” dahil birçok Oscar ve ödül almıştır. 18 Ağustos 1933'te Fransa'da doğdu. Annesi Polonyalı bir Yahudi, babası Rus göçmeni olan ailesi ile birlikte üç yaşındayken Krakov’a taşındılar. 1940 yılında 2.
Dünya Savaşı nedeniyle şehrin Almanlar tarafından işgal edilmesiyle Yahudi gettosu oluşturuldu ve ailesi toplama kampına alındı. Polanski babasının yardımlarıyla kaçmayı başardı. Farklı Katolik ailelerin yanında kaldı. 1945 yılında babası kurtulmayı başardı ancak annesi Auschwitz’de öldü. Babasının tekrar evlenmesi üzerine evden ayrıldı. Babası onu teknik okula gönderdi ama Polanski okulu bırakıp sinema okuluna gitmeye karar verdi. Aynı zamanda Krakov’da yerel bir tiyatroda oyunculuk yapmaya da devam etmekteydi. 1954’te Andrezj Wajda’nın “Pokolenie (A Generation)” adlı oyunu ile ilk kez sahneye çıktı. Aynı yıl Lodz’da Devlet Film Okulu’nda yönetmenlik bölümüne girdi. Öğrencilik hayatında ilk çektiği film “Rozbijemy Zabawe (Break Up The Party)” oldu. Ardından “Two Men and A Wardrobe” ile uluslararası ödüller aldı. Bu film ile tanınmaya başladı. 1959 yılında mezun olduktan sonra 1962 yılında senaryosunu da kendi yazdığı “Knife in The Water” adlı filmi çekti. Bu film yönetmenin Polonya’da çektiği tek filmdir. Bu yıllarda Polonya’da çekilmiş konusu savaş olmayan tek film olma özelliğini taşır. Bu film Oscar’a aday olan ilk filmidir. Ardından “Repulsion” (1965) adlı filmi çekmek için İngiltere’ye gitti. 1966’da “Cul-de-Sac ve 1967’de de başrollerinden birinde kendisinin oynadığı “The Fearless Vampire Killers” adlı korku-mizah öğeli filmleri çekti. Oyuncu Sharon Tate ile “The Fearless Vampire Killers” adlı filmin çekimlerinde tanıştı. 1968 yılında Hollywood’a ünlü korku filmi klasiği “Rosemary’s Baby”yi çekti ve ardından 25 Ocak 1968'de Sharon Tate ile evlendi. 9 Ağustos 1969 tarihinde Charles Manson'un tarikatına mensup bir çete tarafından evi basıldı ve 8 aylık hamile olan karısı öldürüldü. Bu sırada Polanski Hollywood’daydı. Ünlü yazar Kosinski ve eşi de katliamın olduğu gece Polanski’lere yemeğe davetliydiler ancak treni kaçırmalarından dolayı gidememişlerdi. Bu olayda “Rosemary’s Baby”nin müziklerini yapan Polanski’nin yakın arkadaşı Krysztof Komeda hayatını kaybetti. Bu trajedinin ardından Avrupa’ya dönen Polanski, “Macbeth”(1971) adlı Shakespeare uyarlamasını ardından da sürreal bir komedi olan “What?” (1972) adlı filmleri çekti. 1974 yılında Hollywood’a giderek Jack Nicholson’ın başrolünde oynadığı ünlü filmi “Chinatown”ı yönetti. Bu film ile 17 ödül kazandı. Bunlar arasında “En İyi Özgün Senaryo” Oscar’ı ve 3 tane BAFTA ödülü de bulunmaktaydı. Ardından 1976 yılında “The Tenant” adlı Paris’te yaşayan bir Polonyalı göçmenin hikayesinin anlatıldığı filmi çekti. Amerika’yı terk etti ve bir daha dönemedi. Paris’e yerleşerek Fransız vatandaşlığına geçti. 1979 yılına kadar film yapmadı. Aynı yıl başrolünde Nastassja Kinski’nin rol aldığı “Tess” adlı filmi çekti. 3 saati aşan uzunluğu ile büyük bir bütçeyle çekilen film Polanski’ye 3 Oscar ve birçok ödül kazandırdı. 1986 yılında “Pirates”, 1987’de Harrison Ford’un başrolünde oynadığı gerilim filmi “Frantic” adlı filmleri çekti. Yönetmenlik hayatına “Bitter Moon”(1992) ve “Death and Maiden”(1994) filmleriyle devam etti. 1999 yılında başrolünde eşi Emanuelle Siegner ve Johnny Depp’in yer aldığı “Ninth Gate” adlı filmi yönetti. 2002 yılında ise kendi hayat öyküsünden esinlenerek yazdığı, başrolünde Adrien Brody’nin oynadığı “The Pianist” ile 3 Oscar, 2 BAFTA ve Palme d’Or ödüllerini aldı. Amerika'ya girişi yasak olduğu için “En İyi Yönetmen” ödülünü onun adına Harrison Ford aldı. 2. Dünya Savaşı’nda Varşova’yı anlatan film türünün en önemli filmlerinden biri oldu ve çok ses getirdi. 2005 yılında Charles Dickens'ın kitabından uyarlanan “Oliver Twist”i çekti.
FİLMLERİ
Subay ve Casus (J'accuse) - 1894 Fransa’sında Yüzbaşı Alfred Dreyfus yalan ithamlar neticesinde hainlik ile suçlanır ve ömür boyu hapis yatması için Şeytan Adası’na gönderilir.
D'après Une Histoire Vraie - Ünlü yazar Delphine de Vigan’ın oldukça beğenilen aynı isimli romanından sinemaya uyarlanan Based on a True Story (D’Après Une Histoire Vraie); bir roman yazarının kitabını tamamladıktan sonra düştüğü boşluğu, yazarın hayatına giren bir hayranının onun üzerinde yarattığı etkiyi mercek altına alıyor.
Kürklü Venüs - Bir yönetmen ve onun sahneye koyacağı oyunda başrolü kapmaya çalışan bir aktris... Bu ikilinin birbirine hazırladığı kurnaz tuzaklar aslında insanlık tarihi kadar eski, kadın ve erkek arasındaki savaşın bir yansıması. Efendi ile köle sürekli yer değiştirirken, Polanski hınzırca kendisiyle de dalga geçiyor; zira yönetmen rolündeki Mathieu Amalric, şaşırtıcı şekilde Polanski’nin gençliğine benziyor. Aktrisi ise Polanski’nin gerçek hayattaki karısı Emmanuelle Seigner canlandırmakta.
Acımasız Tanrı - Fransız oyun yazarı Yasmina Reza tarafından yazılmış olan Tony Ödüllü bir tiyatro oyunundan uyarlama “God of Carnage”, 11 yaşında iki çocuğun kavga etmesinin ardından aileleri arasında başlayan tartışmanın doğurduğu ilginç olayları konu alan bir kara-komedi olarak nitelendiriliyor. Brooklyn’de geçen öykü, Roman Polanski’nin ABD'ye hukuki davası nedeniyle gidememesinden ötürü Paris’te çekildi. Oyun ülkemizde İstanbul Devlet Tiyatrosu tarafından “Vahşet Tanrısı” adıyla oynanmıştı.
Hayalet Yazar (The Ghost Writer) – İngiltere’de başbakanlık yapmış olan eski bir politikacı, anılarını yazması için bir yazarla anlaşır. Hayatını riske etmek pahasına, geçmişte sır gibi saklanan gerçekleri anlatmaya kararlıdır.
Oliver Twist - Klasik hikâye, çalıştırıldığı yerden kaçan yetim çocuğun, Londra sokaklarında bir yankesici ile tanışmasını ve yankesiciliği öğrenmesini anlatıyor.
Piyanist - Wladyslaw Szpilman, savaş patlak verdiğinde 27 yaşındaydı ve Polonya'nın geleceği en parlak konser piyanistlerinden biriydi. Luftwaffe'de radyo istasyonu bombalandığında Chopin'in C minor Nocturne'nü çalıyordu. Tüm Yahudiler gibi o ve ailesi de evlerinden çıkartılarak Varşova gettolarına sürülmüştü. Bu çok yetenekli genç adam yeni yaşamında karaborsacıların ve işbirlikçilerin eğlendiği barlarda çalmaya başlamıştır. İşte bu işbirlikçilerden biri onu ve ailesini ölüme götüren esir kampı trenlerinden birinden kurtarmıştır. Savaş fısıltıları, direnişçiler ve sürpriz bir Alman subayı sayesinde Szpilman savaşta hayatta kalmayı başarır.
Dokuzuncu Kapı - Dean Corso, zengin koleksiyoncular için eski ve çok değerli kitapları araştıran ve bulan bir araştırmacıdır. Yaptığı görev kültürel birikim, hüner ve çelik gibi sinirler gerektirmektedir. Corso, ünlü bir kitapsever olan Boris Balkan için Satanik ayinleri anlatan bir seri kitabın sonuncusunun peşine düşer. Rivayete göre bu kitap Karanlıklar Krallığının dokuz kapısını açacak bir el yazmasıdır. Geri kalan iki kopyası Avrupa’dadır. NewYork’tan Toledo’ya, Portekiz’den Paris’e giden yollarda Corso labirent gibi tuzaklarla, vahşi ve gizemli ölümlerle karşılaşır. Kendisini koruyan güçler yardımı ile kendisinden çok daha güçlü bir varlığa karşı adım adım yaklaşmaktadır. Zamanla asıl görevinin bir kitabı bulmaktan çok daha farklı olduğunu anlar.
Ölüm Ve Bakire - Avukat olan Gerardo ile Paulina mutku bir evlilikleri olan bir çiftir. bir gece Gerardo arabasıyla evine doğru giderken lastiği patlar ve Mirando adında bir doktor kendisine yardım eder. Bu iyilik karşısında Gerardo doktoru evine davet eder. Paulina doktorla tanışmasıyla birlikte kendisine yıllar önce tecavüz eden bu sesi tanır ve olayların gidişatı bir anda değişir.
Acı Ay - Lüks bir yolcu gemisiyle İstanbul’a seyahat eden İngiliz çift Nigel ve Fiona, yolculuk sırasında Oscar adında tekerlekli sandalyeye mahkum bir adamla tanışırlar. Oscar, başından geçen saplantılı, çarpık bir aşk ilişkisini ve tüm sırlarını Nigel’a anlatır. Genç ve güzel bir Fransız kadınıyla yaşadığı bu ilişkinin ayrıntıları Nigel’ı çok etkiler. Üstelik sözü edilen kadın da aynı gemidedir.Trajik bir sona doğru ilerleyen filmin başrollerinde İngiliz sinemasının en popüler isimlerinden Hugh Grant ve Emmanuelle Seigner’nin yanı sıra Peter Coyote ve İngiliz Hasta filminden Kristin Scott-Thomas var.Rosemary’nin Bebeği, Chinatown ve Tess gibi önemli filmlerin sıradışı yönetmeni Roman Polanski’den tutkulu, saplantılı hatta giderek hastalıklı bir aşk öyküsü.
Çin Mahallesi - Eski polis Jake Gittes özel dedektif olarak çalışmaktadır. Los Angeles'ın su idaresinden sorumlu Hollis I. Mulwray'i takip etmek için eşi Evelyn tarafından kiralanır. Evelyn eşinin kendisini aldattığını düşünmektedir. Takibe başlayan Jake gerçekten de Hollis'in başka bir kadınla beraber olduğunu görecektir. Ancak olaylar beklediği gibi gelişmez. Hollis gizemli bir şekilde öldürülür. Jake olayın peşini bırakmaya yeltense de, bir karabasanın içine düşmüştür. Olaylar onun yakasını bırakmayacak, Evelyn sandığı kadının Hollis'in gerçek eşi olmadığını anlayacak ve her şey daha da çetrefilleşecektir.
Bozuk Düzen - Yaralanmış bir suçlu olan Richard “Dicky” ve ölmek üzere olan partneri Albie, deniz kenarında bulunan eski bir kalenin içinde bir barınak bulurlar. Tavuklarla dolu olan bu barınağın sahibi eksantrik, korkak bir Amerikan olan George ve hafifmeşrep, Fransız karısı Teresa'dır. Albie kurtulmayı beklerken ölür. Bunun ardından Dicky, barınağın sahibi olan çiftle, en az onlar kadar tuhaf bir ilişki kurar.
What?
The Tragedy Of Macbeth
Rosemary'nin Bebeği
Dance of the Vampires
Frantic
Pirates
Tess
Kiracı
The King of Ads
Terapi
The Palace
Tiksinti
Les Plus Belles Escroqueries Du Monde
Sudaki Bıçak
Le Gros Et Le Maigre
Lampa
Gdy Spadaja Anioly
Dwaj Ludzie Z Szafa
Break Up the Dance
Usmiech Zebiczny
Rower