Güzel Trabzon’umuzun doğal güzelliği her geçen gün bozulmaktadır. Bir taraftan keyfi yapılan binalar, diğer taraftan düzensiz yollar yemyeşil kentimizi bitirdi. Meydan civarı, Ortahisar için fazla söylenecek bir şeyimiz yok. Ama tünelden Yomra’ya kadar, Yenimahalle’den Söğütlüye uzanan alanda kurulan mahalleler, oluşan cadde ve sokaklara baktığımızda değil elli yılı on yılı bile görememişiz. Altı- yedi katlı binalar ve arada daracık sokaklar insanın içini sıkıyor, ruhunu hüzünlendiriyor.
Bence doğa koşullarına, iklim özelliklerine hatta o yörenin insanının karakterine göre mimari özellik oluşturulmalıdır. O mimari tarzı o bölgenin simgesi olmalıdır da. Bodrum evleri, eski Rum evleri nasıl farklılık gösteriyorsa Trabzon evleri de gözde, ruhta, beyinde farklı algılanmalı. Ne yazık ki binalarda estetiklik yok. Balkonlar, çamaşır asılmak için yapılmış, daracık iki sandalye bile koyamazsınız. Dikkati çeken hiçbir mimari özelliği yok. O güzelim Boztepe ne olmuş öyle? Sekiz on katlı binalar, iç içe girmiş bloklar bunlara neden izin verilir ki? Düşünebiliyor musunuz orada en çok dört katlı ve bahçeli, kırmızı kiremitli evlerle oluşan yepyeni bir mahalleyi. Kimler orada ev almak istemezdi ki? Ama şimdi sokakları ile blokların kuruluşu ile tamamen ticari nitelik taşıyan bir semt yarattık ki sorumlusu her halde belediyelerimizdir. Geçen gün Zağanos Köprüsü’nden Ortahisar evlerine baktım. İnsanın içi açıyor. Pencereler, çatılar, kapılar ve konuluş biçimi uygarlık kokuyor. Kim gizleyebilir bundan yüz, iki yüz yıl önceki insanların özel zevklerini. Şu anda yapılan yeni binaların mimarisine baktığımızda var mı bir Atatürk Köşkü gibi bina? Evet, eski Kız Enstitüsü şimdiki Trabzon Müzesi yani Kostaki’nin binasındaki mimariden daha güzeli varsa ben Trabzon’u tanımıyorum demektir.
Görüntü kirliliği, insanın psikolojisini etkiliyor. Bizleri hırçınlaştırıyor, hatta bencilleştiriyor. Sokaklar, kaldırımlar özel araç dolu. Üstüne üstlük belediyemizde bu olumsuzluğu meşrulaştırdı. Her sokak oldu paralı otopark. Ne yazık ki her şeye para olarak bakılan bir ülke olduk.
Belediyeler yeni yapılan binalardan otopark parası alırlar. Yıllardır bu, böyle devam eder gider de bu paralar nerede? Başkan adayları projelerini açıklıyorlar. Sokaklardaki arabaları kaldırıp bir otoparka yerleştirecek projeleri var mı? Katlı otoparklar istiyoruz. Bir ara konuşulmuştu Boztepe’nin altına büyük bir araba parkı yapılacak diye. Söylendi ve kaldı. Neden kaldı, kim neden engelledi biz bilemiyoruz. Ama bizlerin bildiği artık bu sıklet, bu ağırlığı çekmiyor. Ben kaldırımlarımda yürümek istiyorum. Ben sokaklarımın kenarlarında arabalar değil rengârenk çiçekler, yemyeşil ağaçlar görmek istiyorum.
Ben bir Gazipaşa Caddesi’ni otopark değil sanatsal ticari sokak görmek istiyorum. Ben çıkmaz sokaklarda insanların evlerine rahat rahat gidecek boş alanlar istiyorum. Boş alanların yeşillendirilerek çocuk parkları yapılmasını istiyorum. Bu dileklerimize belediye yanıt vermeli. Katlı otoparklar yaparak çocuk parkları oluşturarak bizi yanıtlamalı. İşte o zaman o insanları içten alkışlarız. Ama lafla peynir gemisini yürütmeye kalkışırsak o gemi bir gün dağılır ve hepimiz altında kalırız.
Ben, uygarca isteklerde bulunuyorum. Abartmıyor hayal de kurmuyorum. Çünkü ben yeşili kovalayan değil, yeşile koşan bir yönetim istiyorum. Dilerim sesimi duyan olur...